Jeon “Jimin. Jimin, sakin ol. Sungwoon Taemin ile mi çıkıyor?” diye sordu telefonda.“Şükran Günü’nden beri. Bana tüm bu zaman boyunca yalan söylemiş.”
Arabanın camından bakınca ufuk çizgisi belli belirsiz görünüyordu. Kuleler mavi ve beyaz ışıklarla aydınlatılmıştı, binalar Paris’ten daha farklıydı, hiçbiri diğerine benzemiyordu. Hepsi, yalnızca diğerlerinden daha uzun olarak tasarlanmış dikdörtgenlerdi.
“Şimdi derin bir nefes alıyorsun,” dedi. “Tamam mı? Derin bir nefes al ve en başından anlatmaya başla.”
Hikayeyi baştan anlatırken Kai ve Jennie dikiz aynasından beni izliyordu. Jeon hiç konuşmuyordu. “Oradasın?” diye sordum. Gözümün önünde birden pembe bir peçete görünce korktum. Ama peçeteyi Jennie uzatıyordu.
Peçeteyi aldım.
“Buradayım.” Jeon sinirlenmişti. “Orada olmadığım için çok üzgünüm. Seninle birlikte. Keşke yapabileceğim bir şeyler olsaydı.”
“Buraya gelip Sungwoon’u benim için dövebilir misin?”
“Hemen yıldız şeklindeki silahımı alıp geliyorum.”
Burnumu çekip sildim. “Çok aptalım ben. Benden hoşlandığını düşünmüş olmama inanmıyorum. Bu da en kötüsü zaten, aslında benimle hiç ilgilenmemiş.”
“Saçma. Seninle ilgilendi.”
“Hayır, ilgilenmemiş,” dedim. “Sungwoon söyledi.”
“Çünkü seni kıskanıyor! Jimin, seni aradığı ilk gece ben senin yanındaydım. Fotoğraflarda da sana nasıl baktığını gördüm,” İtiraz edecek gibi oldum ama konuşmasına devam etti. “Sağlıklı bir erkeğin senden hoşlanmaması için deli olması lazım.”
Telefonun her iki ucunda da şaşırtıcı bir sessizlik oldu.“Çünkü sen çok akıllı birisin. Komiksin. Ayrıca çekicisin de. Çünkü sen, çekici bir erkeksin. Ah, saçmaladım iyice...” Bekledim.
“Hala orada mısın yoksa bu kadar aptal bir herif olduğum için telefonu kapattın mı?”“Buradayım.”
“Tanrım, senin yüzünden.”
Jeon çekici olduğumu söyledi. Hem de ikinci defa.
“Sen çok rahat konuşulan birisin,” diye devam etti. ‘Yani o kadar rahatsın ki bazen senin yanında ne dediğimi bilmiyorum.”
Az önce düşündüklerimi geri alıyorum. Beni, Namjoon gibi görüyordu. “Neyse boşver. Şu anda bu havada değilim...”
“Kastettiğim şey bu değil…”
“Annen nasıl? Özür dilerim, hep benden konuştuk. Anneni sormadım bile...”
“Sordun. Telefonu açtığında ilk sorduğun şey buydu. Teknik olarak bakarsak seni arayan bendim. Seni konserin nasıl geçtiğiyle ilgili arayan bendim, dolayısıyla biz de konserden konuşuyoruz.”
Kai’nin arabasındaki oyuncak pandayla oynadım. Önünde taşıdığı saten kalbin üzerinde ise SENİ SEVİYORUM yazıyordu. Bu, şüphesiz Jennie’nin hediyesiydi. “Olsun, o nasıl? Yani annen?”
“Annem...iyi,” Sesi birden düşmüştü. “Tahmin ettiğimden daha mı iyi yoksa daha mı kötü bilmiyorum. Aslında her yeri morarmış ve bir deri bir kemik olarak hayal etmiştim hep, buraya gelip kendi gözlerimle görünceye kadar da kötü olmadığını anladım, ama yine de epey kilo vermiş. Ayrıca da çok bitkin ve şu an kurşun kaplamalı bir hastane odasında.”
![](https://img.wattpad.com/cover/241329049-288-k423063.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love In Paris, Jikook
Fiksi Penggemar180920 221120 Jimin çok sevdiği ülkesini eğitimi için terk etmek zorundadır. Paris'te Jeon ile tanışır ve işte her şey o zaman başlar. *Namgi #1 - kookmin