12

2.5K 274 138
                                    


Kime: Jiminiepark

Kimden: Parkkihyun

Konu: Kibar Bir Hatırlatma

Merhaba, Jimin. En son konuşmamızın üzerinden epey bir süre geçti. Sesli mesajlarını kontrol ettin mi? Seni birkaç kez aradım ama açmayınca Paris’i keşfettiğini düşündüm.

Aslında bu, yalnızca sevgili babanı arayıp derslerinin nasıl gittiğini ona anlatacağına dair kibar bir hatırlatma. Fransızcayı öğrenebildin mi? Kaz ciğeri yedin mi? Hangi heyecan verici müzelere gittin? Heyecan demişken, güzel haberi aldığına eminim. Parasite, New York Times gazetesinde bir numaraya yerleşti! Hala sihirli dokunuşlara sahibim gibi görünüyor. Önümüzdeki hafta Güneydoğu turuna çıkıyorum, kardeşini ziyarete gidip ona senden selam götüreceğim.

Derslerine çok sıkı çalış. Noel’de SENİNLE görüşeceğiz.

Namjoon geniş vücuduyla eğilmiş dizüstü bilgisayarıma bakıyordu. “Yalnızca ben mi öyle anladım yoksa oradaki SENİNLE, bir tehdit ifadesi mi?”

“Baban yazar değil miydi senin? Bu ‘derslerine sıkı çalış’ ya da ‘kibar bir hatırlatma’ zırvalıkları da ne demek oluyor?”

“Babam klişeler konusunda uzmandır. Onun romanlarından birini okumadığın nasıl da belli,” Duraksadım. “Jihyun’a benden selam götüreceğini söyleyecek cüreti bulduğuna inanamıyorum,”

Namjoon nefret dolu bir ifadeyle başını iki yana salladı. Arkadaşlarımla birlikte hafta sonunu lobide geçiriyorduk, çünkü dışarıda yine yağmur yağıyordu. Bundan pek bahsedilmese de Paris’e de en az Londra’daki kadar yağmur yağıyordu.
Şu an aramızda olmayan tek kişi, Jeon böyle diyordu. Jin’in okulundaki bir fotoğraf sergisine gitmişti. Aslında, şimdiye kadar da dönmüş olması gerekirdi.

Ama geç kalmıştı. Her zamanki gibi.
Tae ve Yoongi lobideki koltuklardan birine kıvrılmış son verilen İngilizce ödevini yani Voltaire’in kitabını okuyorlardı. Ben de tekrar babamın e-mailine döndüm.

Kibar bir hatırlatmaymış... Aşağılık herif!

Karanlık sinema salonunda Jeon ile yan yana oturmak, bacağının benimkine değmesi, bakışmalarımız gibi geçen haftaya dair anılar birden aklıma geldi ve çok utandım. Bu konu hakkında ne kadar çok kafa yorarsam aramızda hiçbir şey olmadığına da bir o kadar ikna oluyordum.

Çünkü GERÇEKTEN hiçbir şey olmamıştı.

Sinemadan çıktığımızda Yoongi “Bitiş çok ani oldu,” dedi. Ben de hemen filmi savunmaya geçtim. Savunmam bittiğinde yurda çoktan gelmiştik. Jeon ile konuşup aramızda bir şeylerin değiştiğine dair bir işaret görmek istedim ama Tae araya girerek ona sarılıp iyi geceler diledi. Bense ona delicesine çarpan kalbimle sarılamayacağım için öylece kaldım.
Ve sonra birbirimize yalnızca el sallayıp iyi geceler diledik.
Ve sonra ben daha önce hiç olmadığım kadar kafam karışık bir halde odama geçtim.

Ne olmuştu? Ne kadar heyecan verici olsa da yaşananları ben abartmış olmalıyım ki ertesi sabahki kahvaltıda bana her zamankinden farklı davranmadı. Her zamanki gibi dostaneydi. Ayrıca, onun hayatında Jin vardı. Bana ihtiyacı yoktu ki. Yalnızca Taemin ile yaşayamadıklarımı Jeon ile yaşamak istiyordum sanırım.

Namjoon dikkatle beni inceliyordu. Ondan önce davranıp “Ödevin nasıl gidiyor?” diye sordum. La Vie dersinde benim grubum kazanmıştı, bu yüzden Yoongi ve ben cuma günü okula gitmemiştik. Namjoon da son dersi asıp bize katılmıştı. Bu, ona eve gitme yasağı ve fazladan ödev olarak geri dönmüştü.

“Fena değil,” Pat diye sandalyeye oturdu ve eskiz defterini eline aldı. “Yapacak daha güzel şeyler var.”

“Ama... Eğer ödevini yapmazsan başın daha büyük derde girmez mi?” Hiç okulu asmamıştım. Nasıl hiçbir şeyi bu kadar umursamadığım bir türlü anlayamıyordum.

Love In Paris, JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin