35

2.4K 260 94
                                        

Résidence Lambert’e döndüm. Neler olduğunu merak ediyordum ama Jeon bu sorunla kendisi başa çıkmak zorundaydı. Kendisi için yapmalıydı bunu. Şifonyerimin üzerinde duran mochi şeklindeki cam boncuk dikkatimi çekince onu elime aldım. Jeonbu yıl bana ne kadar çok hediye vermişti; boncuk, solaklar için defter ve Fransa bayrağı.

Son zamanlarımızda benim de ona böyle bir hediye vermem güzel olmuştu. Umarım planım işe yarar, diye geçirdim içimden.

Yaptığım ödevi incelemeye karar verdim. Sayfalara şöyle bir göz gezdirirken İngilizce ödevimin olduğunu hatırladım. Son ünitemiz şiirdi. Neruda kitabı. Bu kitap Şükran Günü’nden beri masamın üzerinde duruyordu. Çünkü bu bir ders kitabıydı, değil mi? Jeon’un hediyelerinden biri?

Yanlış. Çok, çok yanlış.

Yani, evet bir ders kitabıydı ama aynı zamanda içinde aşk şiirleri vardı. Hem de gerçekten seksi aşk şiirleri. Eğer hiçbir anlamı yoksa bu kitabı neden bana hediye etmişti?

Ama bana aşk şiirleri kitabı almıştı. Kitabın ilk sayfasını açınca içindeki damga geldi gözümün önüne. SHAKESPEARE AND COMPANY, Kilometer Zero Paris. Yıldızı hatırladım, ilk gecemizi. Ona yeniden aşık oldum. Yine yıldızı hatırladım, Şükran Günü tatilindekini. Ona yeniden aşık oldum. Sonra tekrar bu kitaba baktım. Neden bana söylememişti? Geçtiğimiz Noel’de, tam da ben Sıfır Noktası’na gitmek isterken, bana bu kitabı sorduğunda neden bunu açmamıştım?

Paris’teki son birkaç haftamdı ve ben hâlâ Notre-Dame’ın içini gezmemiştim. Peki, cumartesi günü odamda ben ne yapıyordum? Hemen ayakkabılarımı giydim, yurttan koşarak çıktım ve caddede ışık hızıyla koşmaya başladım. Hemen oraya gitmeliydim. Hemen. Bunu açıklayamazdım. Seine Nehri’ni ve Çite Adası’nı hızlıca geçtim. Katedral her zamanki gibi nefes kesiciydi. Bir turist kafilesi Sıfır Noktası’nın önünde bekliyordu. Koşarken yıldıza hayran hayran baktım ama bu kadar çok sıra beklemek istemediğim için ileriye doğru yavaşça sokulup kendimi içeri attım.

Paris, beni bir kez daha korkutmuştu. Yüksek kubbeli bir tavan, ilginç cam süslemeleri, altın ve mermer heykeller, mükemmel işlenmiş ahşaplar... Notre-Dame büyüleyiciydi. İçerideki müzik ve etrafımda konuşulan pek çok farklı yabancı dil tüm benliğimi kuşatmıştı. Yanan mumların kokusu içeriyi sarmıştı. Ayrıca, daha önce hiç gül pencerelerdeki renkli taşlar kadar sevimli bir şey görmemiştim. Hararetli hararetli konuşan bir turist rehberi arkamdan geçti. “Bir düşünün! On dokuzuncu yüzyılın başlarında, bu katedral o kadar bakımsız bir haldeymiş ki şehir burayı yıkmaya karar vermiş. Neyse ki Victor Hugo burayı yıkma planlarını duymuş ve buranın tarihine dikkat çekmek amacıyla Notre-Dame ’ın Kamburu adlı eserini yazmış. Ve, aman Tanrım, işe yaramış! Parisliler burayı kurtarmak için kampanyalar başlattıktan sonra bu katedral onarılmış ve işte bugünkü saf haline geri döndürülmüş,”

Onların yanından ayrılırken gülümsedim. Babamın yazdığı kitaplarla nasıl bir yeri kurtaracağını düşündüm. Muhtemelen bir beyzbol salonu. Ya da Burger King. Kilisenin yüksek mihrabını ve Meryem Ana heykellerini inceledim. Çok huzur vericiydi ama nedense ben biraz tedirgin olmuştum. Turist rehberini izlemeye başladım tekrar ve rehberin ağzından çıkan Galerie des Chimères sözcüğüyle birden heyecanlandım. Kimera. Gargoyleler. Tabii ya!

Yukarı çıkıp hala şansım varken şehri yukardan izlemeliydim. Kulelere yani Notre-Dame’ ın en üstüne çıkan yol giriş kapılarının sol tarafındaydı. İçeri girmeye çalışırken biri benim adımı söyledi gibi geldi. Bahçeye göz gezdirdim ama tanıdık birini göremedim.

Sonra merdivenleri çıkmaya başladım.

İlk katta hediyelik eşya dükkânı vardı, bu yüzden merdivenleri çıkmaya devam ettim. Devam. Devam. Oof. Daha pek çok merdiven olduğuna emindim. Ama sorun değildi. Bu, Paris’te hep karşılaştığım bir durum olduğu için antrenmanlıydım. Tanrım, bu merdivenler BİTECEK mi? DAHA ÇOK MERDİVEN Mİ VAR?
Bu, çok kötü bir durumdu. İlerde asla merdivenli bir ev almamaya karar verdim. Giriş kapımın önünde bile merdiven olmayacaktı. Sadece birazcık eğim. Çıktığım her merdivende gargoylelere lanetler yağdırdım ama çıkış kısmına gelince...

Love In Paris, JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin