Müdire bana ders saatlerinden sonra okulda kalma cezası vermişti.
BANA. CEZA.Irene’ye sadece bir hafta sonu için ceza verilirken ben iki hafta boyunca ders saati bittikten sonra okulda kalacaktım.
Müdire bana “Beni hayal kırıklığına uğrattın, Jimin,” dedi. “Baban bu duruma ne diyecek?”
Babam mı? Babam kimin umurundaydı ki? Ya annem ne diyecekti? Beni kesin öldürecekti. Bana o kadar kızacaktı ki, beni ömrüm boyunca burada tek başıma bırakacaktı. Sonum Seine Nehri’nin kenarındaki lahana kokulu dilenciler gibi olacaktı. Charlie Chaplin’ in Altına Hücum filminde yaptığı gibi kendi ayakkabılarımı haşlayıp yemek zorunda kalacaktım.
Hayatım MAHVOLMUŞTU.
Ceza adaletsiz olmuştu çünkü ben Irene’nin söylediklerini Müdire’ye anlatmamıştım. Çünkü bu durumdan nefret ediyordum. Sanki eşcinsel olmak utanılacak bir şeydi. Sanki Tae’nin spordan hoşlanması onu doğrudan gay yapıyordu.
Ayrıca bu yapılan suçlama çok saçmaydı.
Irene’den nefret ediyordum.
Müdire olanları Isla’ya sorduğunda, o beni savundu ve böylece bütün bir yıl ceza almaktan kurtuldum. Ayrıca Irene’nin söylediğini de Müdire’ye anlatmadı.Ona böyle davranıp benim kararıma saygı duyduğu için gözlerimle teşekkür ettim.
Résidence Lambert’e döndüğümüzde herkes lobideydi. Kavga ettiğimiz haberi tüm yurda yayılmıştı ve herkes yüzümüzdeki yaralara bakıyordu. Sanki bu bir basın toplantısıymış gibi herkes sorular soruyordu ama ben hiçbirine bakmadan yanlarından geçip gittim. Irene ise kalabalığın içine geçmiş olayı kendi açısından anlatıyordu.
Ne olursa olsun. Ben insanlara bir şeyler anlatamayacak kadar çok kızgındım.
Merdivenlerde Sung ve Mike’ın yanında geçtim. Dengemi kaybedip düşmem için Mike şöyle bir omzuma vurdu.
“Senin derdin ne ya?” diye bağırdım.
Sung ve Mike şaşırarak birbirlerine baktı, her ikisi de istediğini almış, beni sinirlendirmeyi başarmıştı.Odama girdim. Herkes benden nefret ediyordu. Jungkook erkek arkadaşı uğruna beni ekmişti. YİNE. Taehyung benden nefret ediyordu, Yoongi ve Namjoon da pek memnun değildi, Sung ve Mike de benden nefret ediyordu. Ve şimdi Irene, onun arkadaşları ve aşağıdaki herkes. Keşke Yoongi’nin sözünü dinleseydim. Eğer odamda kalsaydım Tae bana bağırmayacaktı.
Jungkook’un tekrar Jin’in yanında olduğunu öğrenmeyecektim. Irene’ye saldırmayacaktım. Ve iki haftalık bir ceza almayacaktım.
PEKİ, NEDEN JUNGKOOK YİNE JİN’İ SEÇMİŞTİ? NEDEN?
Jungkook. Mükemmel dudakları ve kusursuz öpüşleri vardı. Dudaklarındaki bal tadı inanılmazdı. Ve asla, asla, ASLA aptal erkek arkadaşını bırakmayacaktı! Kapımın çalınmasıyla irkildim. Öyle bir kendimden geçmiştim ki ayak seslerini bile duymamıştım.
“Jimin. Jimin orada mısın?”
Kalbim yerinden çıkacaktı. Bu, İngiliz aksanıyla konuşan birinin sesiydi.
“İyi misin? Irene aşağıda insanlara bir şeyler anlatıp duruyor. Onu dövdüğünü söyledi?” Kapıma tekrar vurmaya başladı. “Lütfen, Jimin. Konuşmalıyız,”Kapıyı açtım. “Konuşmak mı? Şimdi mi konuşmak istiyorsun?”
Jungkook şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Gözlerimin beyazları hala kıpkırmızıydı, yanağımın altında birkaç santimlik çizik vardı ve her an kavga etmeye hazırdım. “Jimin?”
“Ne, senin Jin’e gittiğini öğrenemeyeceğimi mi düşünüyordun?”
Şaşırmıştı. “Ne...ne?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love In Paris, Jikook
Fanfiction180920 221120 Jimin çok sevdiği ülkesini eğitimi için terk etmek zorundadır. Paris'te Jeon ile tanışır ve işte her şey o zaman başlar. *Namgi #1 - kookmin