20

2.4K 270 50
                                        

Cumartesi günü yine gezinti, yemek, sinema ve merdiven sohbetiyle geçmişti. Sonrasında yatağımda hissettiğim sıcak bir beden. Ürkek dokunuşlar. Ve uyku. Bazen rahatsızlık duyduğum anlar olsa da daha önce hiç bu kadar keyifli bir okul tatili geçilmemiştim. Ama pazar sabahı her şey değişti. Jeon yatakta gerinirken birden göğüslerime çarptı. Bu canımı acıtmakla kalmamış ikimizi de utandırmıştı. Sonra kahvaltıda benden uzaklaştı. Ben konuşurken telefonuna gelen mesajları kontrol etti. Pencereden dışarıyı izledi. Paris'i keşfetmek yerine odada kalıp ödev yapmak zorunda olduğunu söyledi.

Gerçekten ödev yapmak zorunda olduğuna emindim, çünkü okuldan epey uzaklaşmıştı. Ama ses tonu onu ele vermişti, bu uzaklığının gerçek nedenini anlamıştım. Bugün öğrenciler evlerinden dönüyordu. Namjoon, Yoongi ve Tae bu gece burada olacaklardı.

Ve tabii Jin de.

Bu durumu kişiselleştirmemeye çalıştım, ama kırılmıştım. Sinemaya gitmeyi düşündüm, sonra yurtta kalıp tarih ödevimi yapmaya karar verdim. Ya da en azından ödev yapıyor gibi durmaya. Kulaklarım bir üst kattan gelecek en ufak hareketleri bile duyuyordu. Bana bu kadar yakındı ama bir o kadar da uzak. Öğrenciler gelmeye başladıkça Résidence Lambert'teki gürültüler de artmaya başladı ve bu yüzden ben de yukarıdan gelen sesleri duyamıyordum. Artık odasında olup olmadığından bile emin değildim.

Taehyung akşam sekiz gibi geldi ve birlikte yemeğe gittik. O, Kore'de geçirdiği tatili anlatırken benim aklım başka bir yerdeydi. Jeon şu an muhtemelen onunlaydı. Onları ilk kez gördüğüm anı, öpüşmelerini ve Jin'in eliyle Jeon'un saçını düzeltmesini hatırlayınca iştahım kaçtı.

Tae "Sen inanılmaz suskunsun," dedi. "Senin tatilin nasıldı? Jeon'u odasından çıkarmayı başarabildin mi?"

"Birazcık." Ona birlikte geçirdiğimiz geceleri anlatamazdım ve nedense gündüz yaptıklarımızı da anlatmak istemiyordum. Anılarımızı kendime saklamak istiyordum. Onlar, benimdi.

Öpüşmeleri. Jin'in eliyle Jeon'un saçını düzeltmesi. Mideme kramplar girmeye başlamıştı.

Tae iç geçirdi. "Umarım artık kabuğundan çıkar. Yürüyüş yapar, biraz temiz hava alır yani biliyorsun bunun gibi çılgınca şeyler."

Öpüşmeleri...

"Hey," dedi. "Siz ikiniz, biz yokken hiç çılgınca bir şeyler yapmadınız mı ya?"

İçtiğim kahve neredeyse boğazımda kalıyordu.

* * *

Sonraki birkaç hafta içinde pek bir olay yaşanmamıştı. Konularını yetiştirme konusunda telaşa kapılan profesörler nedeniyle dersler hızlanmıştı. Biz de bütün gece ders çalışıp final sınavlarına hazırlanmaya başlamıştık. Bu dönemde, okulun hırslı öğrencilerle dolu olduğu gerçeğini ilk kez fark ettim. Bütün öğrenciler dersleri çok ciddiye alıyordu ve yurt Şükran Günü tatilindeki kadar sessizleşmişti.

Üniversitelerden mektuplar gelmeye başlamıştı. Başvurduğum üniversitelerin hepsine kabul edilmiştim ama bunu kutlamak için zamanımız bile olmamıştı. Yoongi Brovvn'a, Taehyung da biri Londra'da biri de Roma'da olan istediği iki okula birden kabul edilmişti. Jeon ise üniversite konusundan iç bahsetmiyordu. Hiçbirimiz nereye başvurduğunu hatta başvurup başvurmadığını bile bilmiyorduk, çünkü konu ne zaman buraya gelse hemen konuyu değiştiriyordu.

Annesi kemoterapi sürecini tamamlamıştı, bu hafta harici radyoterapinin son haftasıydı. Gelecek hafta yani evlerimize gittiğimizde dâhili radyoterapiye başlayacaktı. Bu tedavi sürecinde üç gün boyunca hastanede kalması gerekecekti, Jeon bu anlarda onun yanında olacağı için Tanrı'ya şükrediyordum.

Love In Paris, JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin