21

2.2K 252 78
                                    

Kapım yumrukla çalınınca gözlerimi birden açıp şunu düşündüm: -ai, -as, -a, -âmes, -âtes, -erent. Neden geçmiş zaman kipleriyle ilgili bir rüya görüyordum ki? Çok bitkindim. Ve çok yorgun. Ve uykusuz... NE NE NE? Kapıya alacaklı gibi vurulması beni kendime getirdi ve saate baktım. Sabahın dördünde benden kim, ne istiyordu ya? Bir dakika. Sabahın dördü mü? Benim yapmam gereken bir şey yok...?

Ah hayır. HAYIR HAYIR HAYIR.

“Jimin? Jimin, orada mısın? On beş dakikadır lobide seni bekliyorum,” Jeon birden söylenmeye başlamıştı. “Işıklarının kapalı olduğunu görüyorum. Harika. Bensiz gideceğini bana söyleme zahmetinde bulunabilirdin.”

Yataktan fırladım. Uyuyakalmıştım. Uyuyakaldığıma inanmıyordum! Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Jeon’un botlarının ve arkasından gelen bavulunun sesi uzaklaştı. Gidip hemen kapımı açtım. Duvarlardaki kristal lambalar biraz kısılmış olsa da koridora çıkınca gözlerimi kırpıştırdım.

Jeon arkasına döndü. Şaşırmıştı. “Jimin?”

“Yardım et,” dedim nefes nefese. “Bana yardım et.”

Bavulunu bıraktı ve bana doğru koştu. “Sen iyi misin? Ne oldu?”
Onu odaya çektim ve ışığı açtım. Odam darmadağındı, bavulumun fermuarı açıktı ve içine eşyalar yığılmıştı. Kişisel malzemelerim lavabonun etrafında duruyordu. Çarşafım yatağımın ortasına toplanmıştı. Ve ben. Yalnızca saçım berbat bir halde değildi yüzümde de sivilce kremi duruyordu, ayrıca üzerimde pazen bir Batman pijaması vardı.

“Asla,” dedi ve pis pis sırıtmaya başladı. “Sen uyuyamı kaldın? Seni ben mi uyandırdım?”

Yere oturdum ve eşyalarımı bavulun içine tıkmaya başlım. “Daha toparlanmamış mıydın?”

“Bu sabah yapacaktım! ŞURAYA GELİP BANA YARIM EDECEK MİSİN?” Bavulu kapatmaya çalışırken fermuar bavulumun içindeki Batman’li bir tişörte takıldı, ben de birden bir çığlık attım.

Uçağı kaçıracaktık. Uçağı kaçıracaktık ve bu, benim hatamdı. Bir sonraki uçak kim bilir ne zamandı. Bütün bir gün orada kalacaktık ve ben Sungwoon ve Taemin’in konserine yetişemeyecektim. Ve Jeon dünyanın bir ucunda bir havaalanında mahsur kalırken annesi de ilk dahili radyoterapiye yalnız gitmek zorunda kalacak ve ağlayacaktı. Bunların hepsi BENİM HATAMDI.

“Tamam. Tamam,” Fermuarı tuttu ve takıldığı yerden kurtardı. Ben de bu arada tuhaf tuhaf sesler çıkarmaya başladım. Bavul sonunda kapandı ve Jeon kollarını omzuma koydu.

“Sen gidip giyin. Yüzünü falan yıka. Gerisini ben hallederim.”

Evet. Bunu yapabilirdim. Bunu yapabilirdim. AAAHHH!

Jeon eşyalarımı toplamaya başladı. Onun iç çamaşırlarına dokunduğunu düşünmemeye çalış, diyordum içimden. Yolculukta giyeceğim kıyafetleri elime aldım; neyse ki onları bir gece önce ayarlamıştım.
Jeon bana bakıp kot pantolonumu elimde tuttuğumu gördü. Telaşla “Ben çıkayım dışarı...” dedi.

“Arkana dön. Sadece arkana dön. Zamanımız yok!” Hemen arkasına döndü ve bana BAKMADIĞINI kanıtlamak ister gibi kasım kasım kasıldı. “Ee, nasıl oldu bu?”

“Bilmiyorum.” BAKMADIĞINDAN emin olduktan sonra bir çırpıda çıkardım üzerimdekileri. Şu anda resmen tanıdığım en yakışıklı çocukla aynı odadaydım ve çırılçıplaktım. Komikti, çünkü bunu hiç böyle hayal etmemiştim. Hayır. Komik değildi. Kesinlikle komiğin tam tersiydi.

“Sanıyorum erteleme tuşuna bastım, yani hayal meyal hatırlıyorum.” Rezil olmamak için hızlıca “Yani sanırım o erteleme değil, kapatma tuşuymuş. Ama telefonumun alarmını da kurmuştum, ona ne olduğunu hiç bilmiyorum,” dedim.

Love In Paris, JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin