“Sang ile öğle yemeğine çıktığına inanamıyorum.” Tae onun koridorda kasıla kasıla yürüyüşünü izledi ve bana dönüp kafasını iki yana salladı. Fizik dersinin olduğu sınıfa doğru ilerlemeye başladık.
“Sung,” diye düzelttim. “Ayrıca ne varmış? O çok iyi biri.”
Jeon “Eğer kemirgenleri seviyorsan,” dedi ve ekledi “O kocamana dişlerini düşündüm de onun için yiyecekleri çiğnemek çok zor olmalı.”
“Ondan hoşlanmadığınızı biliyorum ama en azından medeni olmaya çalışabilirsiniz,” Bizim de dişlerimizin mükemmel olmadığına dair ettiğimiz sohbeti vurgulamaktan kaçındım. Çünkü son birkaç haftamız çok kötüydü. Jeon ile teoride hala arkadaştık ama o içimdeki şey Şükran Günü’nden sonra katlanarak artmıştı. Fiziksel olarak o kadar büyümüştü ki birbirimizle yakınlaşmamıza izin vermiyordu bile.
“Neden?” Jeon’un sesi şüphe doluydu. “Çıkıyor musunuz?”
“Evet, bana evlenme teklif ettikten sonra çıkmaya başladık. Lütfen, yapma. Tabii ki, sadece arkadaşız.”
Tae pis pis güldü. “Sung sadece arkadaş olmak istemez ama.”
“İngilizce dersindeki ödevin ne olduğunu anlayabildin mi?” diye sordum.
“Senin adın konu değiştirici olsun Jimin,” dedi Yoongi.
Birlikte yaptığımız kahvaltıdan sonra aramız eskiye kıyasla daha iyiydi.
“Konuyu falan değiştirmiyorum. Yalnızca ödevin ne olduğunu duymadım.”Jeon “İlginç,” dedi. “Çünkü senin not aldığını gördüm.”
“Öyle mi?”
“Evet,” dedi. Bu, bir meydan okumaydı.
Tae “Hey çocuklar, hadi,” dedi. Arkadaşlarımız şu anki durumumuzun detaylarını bilmeseler de kavga etmemizden çok korkuyorlardı. “Jimin, Kitchen kitabındaki iki hikaye hakkında karşılaştırmalı makale yazacağız. Hatırladın mı?”
Tabii ki hatırlıyordum. Bu ödevi yapmaya can atıyordum, Japon bir yazar olan Banana Yoshimoto’nun kitabını okumuştuk ve bu, şimdiye kadar okuduğumuz tüm kitaplar içinde en sevdiğimdi. Hikayelerinin her ikisi de aşk acısı ve matemle ilgiliydi, hikayelerde sadelik ve aşk göze çarpıyordu.
Elimde olmadan babamın kitaplarını düşündüm. O da aşk ve ölümle ilgili yazmayı seviyordu. Ama babamın kitapları aşırı bir dramla doluyken Yoshimoto kitaplarında iyileşme sürecini yansıtıyordu. Yoshimoto’nun karakterleride çok acı çekiyordu ama onlar yaşamlarına kaldığı yerden devam ediyorlardı. Tekrar sevmeyi öğreniyorlardı. Hikayeleri hem daha ağırdı hem de daha değerli. Karakterler başlangıçta ve ortalarda çok acı çekiyorlardı ama sonda değil.
Sonu mutlu oluyordu.Bu kitabın bir kopyasını babama gönderip kitabın mutlu sonla bittiğine dair geçen cümleleri de kırmızı kalemle yuvarlak içine almalıydım.
Jeon “Şey...” dedi. “O zaman ödev üzerinde birlikte çalışalım mı? Bu akşam?”Jeon arkadaş olmak için çaba sarf ediyordu. Ama bu çok zor bir süreçti çünkü onu sürekli reddediyordum. “Bilmiyorum,” dedim. “Düğünde giyeceğim kıyafet için terziye gidip ölçü vermem gerekiyor.”
Jeon o kadar öfkelenmişti ki yüzünden alevler çıkıyordu. Ama nedense bu durum beni tahmin ettiğim kadar çok tatmin etmedi. Tamam, olsun. “Olur,” dedim. “Bu...iyi olabilir,”
Tae “Senin analiz notlarını almalıyım,” dedi. “Bir yeri kaçırdım sanırım. Bugün hiç kendimi veremedim derse.”
Jeon “Ooo,” dedi. Sanki Tae’nin yanımızda olduğunu yeni fark etmiş gibiydi. “Evet. Notları alabilirsin. Ama bize katılırsan.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love In Paris, Jikook
Fanfic180920 221120 Jimin çok sevdiği ülkesini eğitimi için terk etmek zorundadır. Paris'te Jeon ile tanışır ve işte her şey o zaman başlar. *Namgi #1 - kookmin