Daha önce de kötü tatillerim olmuştu ama bu seferki en kötüsüydü.
Sungwoon ile konuşmuyordum. Her gün arıyordu ama asla cevap vermiyordum. Onunla arkadaşlığımız bitmişti. Noel için ona aldığım kırmızı-beyaz çizgili bir kağıda sarılı olan hediye, bavulumun en altlarına itilmişti bile. Ona Paris’teki eski köprü olan Pont Neuf’un maketini almıştım. Aslında o maket bir setin parçasıydı ve benim dilim yetmediği için Jeon mağaza sahibine bunu bana tek olarak satması için on beş dakika dil dökmüştü. Umarım onu iade edebilirdim.Her zamanki kafeye yalnızca bir kere gitmiştim ve Hea’yı görmüştüm ama Taemin de oradaydı. “Hey Jimin. Neden Sungwoon ile konuşmuyorsun?” deyince dinlenme odasına kaçmak zorunda kaldım. Yeni bir kız arkamdan içeri girip bana Taemin’in duygusuz ve aşağılık bir herif olduğunu ve benim ona inanmamam gerektiğini söyledi. Kızın yaptığı çok tatlı bir şeydi ama sakinleşmem konusunda pek yardımı olmamıştı.
Sonra Hea ile birlikte dandik bir Noel filmi izleyip oyuncuların birbirleriyle aynı olan kazaklarıyla dalga geçtik. Bana altı numaralı salonda buldukları esrarengiz biftek paketinden bahsetti ve internet sitemi büyük bir keyifle takip ettiğini söyledi. Yazdığım eleştiri yazılarının her geçen gün biraz daha ilerlediğini düşünüyormuş. En azından bunu duymak güzeldi.
Babamın evden ayrılışı da çok güzel olmuştu. Babam Fransa’daki anıtlarla ilgili beni sürekli sorguya çekti ve reklamcısıyla sinir bozucu konuşmalar yaptı. O gidince hepimiz rahat bir nefes aldık. Tatil boyunca tek içimi rahatlatan kişi Jeon’du. Her gün ya telefonla ya mesajla ya da e-maille haberleştik. Ayrıca Taemin ile ayrıldıktan sonra birbirimizle neredeyse hiç konuşmamamız ama Jeon’u her gün görmesem de eskisinden bile daha çok konuşmamız dikkatimden kaçmadı.
Bu durum Taemin konusunda kendimi daha da kötü hissetmeme neden oluyordu. Eğer daha iyi bir arkadaşlığımız olsaydı şu an hala görüşüyor olurduk. Bunu hala yapabileceğimizi düşünmek bile çok aptalcaydı. Ayrıca, tüm bu insanların içinde bu konuyla başa çıkmak konusunda ne kadar beceriksiz olduğumu gösteren kişinin Kai olduğuna inanamıyordum. Ama madem Taemin hakkında kafa yormak için yeterince vaktim oldu, artık bu durumu büyütmeyeceğim. Bu konunun beni bu kadar üzmesinin tek nedeni Sungwoon’du.
Bunu benden nasıl olur da saklardı? Onun ihaneti çok daha acı vericiydi.
Yılbaşında gidecek herhangi bir yer olmadığı için Jihyun ile evde kaldık. Annem ise iş yerinden arkadaşlarıyla dışarıca çıktı. Peynirli bir pizza söyleyip Yıldız Savaşları’nın ilk filmi olan Gizli Tehlike’yi izledik. Filmdeki kurgusal karakterlerden biri olan Jar Jar Binks’i sonuna kadar oturup izleyerek Jihyun’a onu ne kadar sevdiğimi kanıtlamak istiyordum. Daha sonra Times Meydanı’nda yapılan kutlamaları izlerken Jihyun maketleri odaya getirdi. “Çuuv. Çuuv.” Yıldız Savaşlarındaki kurgusal karakterlerden biri olan Han Solo, kendini korumak için kafasını koltuktaki yastıkların arkasına gizleyemeden siyah-beyaz üniformalı askerime ateş ediyordu.İleriye doğru yürürken “İyi ki lazer geçirmez ceketimi giymişim,” dedim.
“Lazer geçirmez ceket diye bir şey yok! Sen ÖLDÜN!”
Han, koltuğun arkasında koşmaya devam etti. “Eeevvvet!” Queen Amidala’yı aldım hemen. “Han, tehlikedesin! Diğer taraftan git! Siyah-beyaz üniformalı asker lazer geçirmez ceketini giyiyor.”
“Jimin, dur! Çuuuv çuuuv!”
“Pekala,” dedi Amidala. “Bırak da şu işi ben yapayım,” Kendi kafasıyla askerin başına hızlıca vurdu.
“HAAAAYIIIR!”Ve asker koltuktan aşağı uçtu. Han yere inip tekrar ateş etmeye başladı.
Hemen genç Obi-Wan’i aldım. “Ooo, Amidala. Bugün çok güzel görünüyorsun. Öp öp öp,”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love In Paris, Jikook
Hayran Kurgu180920 221120 Jimin çok sevdiği ülkesini eğitimi için terk etmek zorundadır. Paris'te Jeon ile tanışır ve işte her şey o zaman başlar. *Namgi #1 - kookmin