İlk defa ne yazacağımı bilemeyerek kağıdı ve kalemi elime aldım. Bu notu beni sevmeyen herkese bırakıyorum. Beni seven kimsem olmadığı için buna mecbur bırakıldım. Bu notu ancak sevmediklerime bırakabilirim bu nedenle.
Bu anlamsız kağıdı herkesten önce polis bulursa bilin ki bu bir intihar notudur. Eğer üvey babamı ve annemi tutuklayacaksanız cinayet diyebiliriz ama. O iki şerefsiz var ya... Neyse, bu bir intihar notu o yüzden bunu yapmayacağım.
Bugün benim kurtuluş günüm. On dokuz yıl kadar süren bir zulümün bitiş günü. Buna intihar demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Ben on dokuz yıldır yavaş bir intiharın içerisindeyim zaten. Baştan başlar ve her şeyi anlatırdım ama ne gerek var. Her şey boktandı işte. Hepinizden nefret ediyorum. Siktirin gidin ya!
Sinirle sandalyemde geriye yaslandım. Yazdığım nota şöyle bir baktığımda kafamı duvarlara vurmak istemiştim. Hangi intihar notu "Siktirin gidin ya!" diye bir cümleyle bitebilirdi ki? Bu ancak benimki olabilirdi.
Kalemi odanın bir köşesine fırlatırken boşta kalan elimle de yazmaya çalıştığım intihar notunu buruşturmakla meşguldüm. O da odanın diğer köşesinde yerini alırken bütün bunlara gerek olmadığını düşündüm. İnsanlardan sadece nefret görmüştüm, onlardan sadece iğrenmiş ve onlara katlanamamıştım. Hayatımın çeşitli alanlarında çeşitli insanlardan nefret ediyordum. Beni intihara sürükleyen onlar değildi ama hayır, bu benim hayata olan isyanımdı.
Ne zaman başlamıştı? Doğduğumda olmalıydı. Gözlerini hayata şanssız açanlardandım. Kader dedikleri illet bir türlü yakamı bırakmıyordu ve ben hayatta güzel diyebileceğim herhangi bir şeyle karşılaşamıyordum.
Karşılaşsam ne olurdu? Hiçbir şey. Bu saatten sonra toparlayabileceğim bir kafam yoktu. Artık kurtulamazdım.
Uzatmadan çalışma masamın çekmecesini açtım. Daha fazlasıyla uğraşmayacaktım. İçerisinden üvey babamın av eşyalarının arasında bulduğum tabancayı çıkarırken ellerim titremiyordu. Korkmayı veya istememeyi düşünmüştüm. Beni geri döndürecek hiçbir şey yoktu. Tereddüt etmeme neden olacak hiçbir şey yoktu.
Parmaklarımla sıkıca kavradığım tabancanın namlusunu kafama dayarken bunun bu kadar aptalca hissettireceğini düşünmemiştim. Ben gerçek bir aptaldım. Arkama yaslandım ve derin bir nefes aldım. Bu aldığım son nefesti. Tadını çıkarmaya çalıştım ama olmadı. Gözlerimi kapadım ve üçe kadar saydım.
Parmağım tetiği çekmek üzere hareketlendi, yapamadım.
Boğuluyordum. Aldığım her nefeste boğuluyordum ve bundan artık sıkılmıştım. Kendime ne kadar tembihlediysem de bu histen yine kurtulamamıştım. Cesaretimi toplamış olsam bile o silahı ateşleyecek gücüm yoktu.
Biliyordum, yapamayacağıma o kadar emindim ki kendime onlarca senaryo kurmuştum. Hayat ağacımın dalları uzamış ve boynuma sarılmıştı. Nefes alamıyor, yaşayamıyordum ama bir o kadar da canlıydım. Ölemiyordum çünkü buna cesaretim yoktu. Kendime yaşıyor demek benim için zordu. Yürüyen bir ceset gibi hissediyordum.
Sinirle tabancayı masaya vururken oturduğum sandalyeyi düşürerek ayaklanmıştım. Not olayı da silah olayı da yatmıştı. Son planıma geçmek zorunda olduğumu biliyordum. Odamın kapısının önünde, önceden hazırladığım ve içinde birkaç parça eşyamı barındıran çantayı kaptım. Şu anda evde kimse yoktu yani çekip gittiğimi kimse görmeyecekti. Görseler de fark etmeyecekti sahi.
Evin kapısından çıkarken kalbim heyecanla çarptı. Defalarca çıktığım bu kapıdan ilk defa bu kadar duygu yüklü çıkıyordum. Geri dönmeyeceğimi biliyordum. Son bir kez arkama baktım ve kapıyı çektim. Ayakkabılarımı giydikten sonra çantayı da sırtıma takarak koşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dizleri Kanayan Kız
Teen Fiction"Şimdiden pes ediyorsun. Yalvarmanı sağlayabilirim." "Lütfen git." dedim cılız sesimle. Cevabı kendisini bana bastırmak olmuştu. "Bedenin böyle söylemiyor." "Hazer yalvarırım." dedim. "Sarhoşsun. Yalvarırım bırak beni." Hazer başını iki yana...