Sabah uyandığımda kendimi gayet mutlu hissediyordum. Hemen hazırlanıp kahvaltı yapmadan çıktım evden. Haftanın son iş günü olmasının verdiği bir keyifle de her zaman kahve aldığım yere doğru ilerleyip kahvemi beklemeye başladım. Yanına da kuruvasan isteyip oturdum cam kenarında bir masaya. Sabahları kahvaltı yapmayı seviyorum fakat lise yıllarımdan beri sabah kahvaltı hazırlamaya üşeniyorum. Bugün aslında kahvaltıya Ali'yi davet etmeyi düşünüyordum ama sonra pazar kahvaltısına davet etmeye karar verdim. Ela Mert'in annesine gidecekmiş kahvaltıya o yüzden aceleye gelmesin diye pazar gününe karar verdim. Çantamdan telefonumu çıkartıp Ali'yi aradım. Ilk çalışında açıldığına göre araç icinde...
"Günaydııınnn " dedim gayet neşeli bir sesle. Sanki dün surat asıp oturan sonra da kalkan ben değilmişim gibi.
"Günaydın."dedi. Düz bir sesle. Normalde bu kadar düz bir sesle hiç konuşmazdı. Bir problem olmalı... diye düsünerek sordum.
"Bir sorun mu var ? "
"Şirketi soymuşlar gece. Her yeri alt üst edip camları parçalamışlar."
"Polisi aradın mı?"
"Aradım. Ordalar. Ben Fırat'a gidiyorum. Onun başının altından çıktığı bariz. Verdiğim zararı bu şekilde çıkartmaya çalışıyor."
"Geçerken beni de alır mısın? Bende gelmek istiyorum."
"Gerek yok Dilan. Sen rica etsem yani işin yoksa şirkete geçer misin?"
"Tabi ki ama yanında olsam..."
"Yanımda yapabileceģin bir şey yok. Şirkette olsan daha iyi olur. Aklım orda kalmaz. Sende dikkat et kendine. Seda seni de tanıyor sonuçta."
"Peki. Haber ver bana sık sık." deyip kapattım telefonu . Ve Canan'ı arayıp beni bugün sabahtan adliye de idare edip edemeyeceğini sordum. Öğleden sonra bir gözükürdüm ama şu an gidemem. O da kabul edip kapattı telefonu. Doğruca Ali'nin şirketine gittim. Durum gerçekten felaketti. Polis kameraları inceliyordu. Bende dün ihalede olanlarla ilgili ifade verip kamera kayıtlarını incelemeye başladım.
"Çok iyi çalışmışlar. 1 dakikada herşeyi alt üst edip iz bırakmadan çıkıp gitmişler." Polis memuru bana bilgi veriyordu bir yandan da. Tam o sırada Savcı geldi. Şans diye buna derler. İzmir'in en iyi savcısı gelmişti ve benim fakülteden hocamdı.
"Savcım hoşgeldiniz. Hatırlamış olmanızı umuyorum , Dilan Tokgöz 2020 mezunlarındanım."
"Dilancım tabi ki hatırladım. Durum ne?" diye sorup konuya başladık. Gerçekten çok titiz çalışmışlar. Uğraştıracağa benziyor. Tam bu sırada telefonum çaldı. Savcıdan müsade isteyip çıktım odadan.
"Ali? Ne yaptın , nasılsın?"
"Dilan..." dedi. Çok kısık ve acı dolu bir sesle. Ne olur tahmin ettiğim şey olmuş olmasın!
"Nerdesiiin?"
"..." ses yok. Allah'ım çıldıracağım.
"Aliiii??"
Hemen savcının oldugu odaya geçip durumu anlattım. Hemen bir kağıdı imzalayıp verdi. Telefon sinyalinden nerede olduğunu bulmaya çalıştılar. Fırat'ın evinin yakınında bir yerde. Bir ekip arabası önde ben arkada ilerliyorduk. Yolda ambulans arayıp çağırdım. Nolur ona bir şey olmasın...
Biz gittiğimizde Ali arabanın içinde baygın yatıyordu. Yüzü gözü kan içindeydi. Sağlam dayak yemiş belli. Ambulans gelip götürdü Ali'yi. Ekiplerde Fırat'ı almaya gittiler. Seda sevgilisini kurtarmak için ne kadar çabalarsa çabalasın bende Ali'yi korumak için çabalayacaktım. Lanet olsun şu sıralar ne de çok davam var! Hastaneye geldiğimizde Ali hâla baygın yatıyordu. Yapabilecegim bir şey olmadıgını 4 saat boyunca burda olmamın anlamı olmadığını söylediler. Odaya cıkartmayacaklarmış gerekli tahliller röntgenler falan çekilecekmiş.
Bende bu sırada hemen adliyeye gidip işlerimi hallettim. Ama oraya nasıl gittim nasıl bitirdim işlerimi bilmiyorum. 2 kere ışıkta geçip kural ihlali yaptım. Ceza da yedim . Offf. Adliyedeki işlerim bittikten sonra şirkete geçtim. Orada da neredeyse işler tamamlanmıştı. Çalışanların hepsi telaşlıydı. Sekreter kızın numarasinı alıp gerektiğinde arayacağımı söyledim. Bende numaramı bırakıp bir gelişme olduğunda haber vermesini söyledim. Camcıyı aradım. Camları hallettiler. Muhasebeci de eksik olmadıgını söyledi. Çalışanların sorguları bitti. Ve eksik çıkmadan bitti herşey. Sadece yüzeysel hasar vardı. Bir de Ali'm...
Şirkette işlerimi bitirip çalışanlara da izin verdikten sonra çıkıp Ali'nin yanına geçtim.
Odaya almışlar durumu iyiymis ama daha uyanmamıştı. Yanına girdim. Oturdum. Ve günün stresi ile ağlamaya başladım. İşler nasıl bu raddeye geldi anlamış değilim. Oturmuş Ali için ağlıyorum.
"Ağlamayı kes."
"Ali... iyi misin? "
Hemen hemşire çağırdım.
"Cevap vermemi bekleseydin , iyiyim. Sorun yok. Sen iyi misin?"
"Iyiyiiim , boşver beni. Off çok korktum Ali."
Toparlanmaya çalıştığı sırada yüzü ekşidi. Canı yanıyordu belliydi. "Kalkmayın Barış bey. 1 gün daha misafirimiz olacaksınız." Dedi hemşire. "Siz de benimle gelin de işlemleri halledelim." diye takrar araya girdi. Ali'ye "tekrar geleceğim hemde hen. Uyumaya çalış birazcık." diye saçma sapan şeyler söyleyip çıktım odadan. İşlemleri halledip Ali'nin yanına geçmeden önce Ela'yı arayıp durumu anlattım. Detaya girmeden onları gelince anlatırım diye. Bir de lavaboya gidip kendime baktım. Ağlamaktan rimellerim akmış gözlerim şişmişti. Yanımda makyaj malzemem olmadığı için yüzümü yıkayıp hepsini temizledim. Ceketimi de çıkarttım. Çantamda her zaman yedek kıyafetimin olmasını degerlendirip arabaya indim. Bagajdan kot , tişort ve spor ayakkabılarımı alıp çıktım yukarı. Üstümü değistirip saçlarımı da gelişi güzel topuz yapıp Ali'nin yanına geçtim.
"Hiç gelmeseydin." diye sitem etti. Sonra da beni söyle bir inceleyip "hee şimdi belli oldu neden geç kaldığın , aynada kendini görmüşsün anlaşılan." deyip pis pis sırıtmaya başladı. Bir an iyi ki dayak yemissin keske daha iyi dövselermiş de çenen kırılsaymış diye düşünsemde kıyamayıp bende onun gibi pis pis sırıttım. Sustuk. Mert ve Ela girdi içeri.
"Barış? Nasılsın?" Diye sordu Mert. Ela da gelip bana sarıldı. Ona sarılınca hâla tuttuğum sinirlerim tekrar boşladı ve bu kez hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ela ile dışarı çıktık. Olanları anlattım. Kantinden çay alıp çıktık tekrar yukarıya.
"Ya ben çok acıktım." dedi Ali . "Hemşire bir şey söylemedi dur sorup da geleyim." Dedim , çıktım odadan.
...
" Geberteceğim o Fırat denen şerefsizi. Onunla konuşmaya gitmiştim. Kapıdan içeri girmemle en az 8 kişinin üstüme saldırması bir oldu. Ilk başta hallediyordum ama antremansız olunca yoruldum ve yetmemeye başladı attığım yumruklar. Sonrası malum. Arabaya binin biraz ilerledim ki Dilan geldi aklıma. Onu aradım. Arabayı da kenara çekip onunla konuşmaya başladım. Konuşurkende kendimden geçmişim. Uyandığımda burdaydım işte. Kızı çok üzdüm ya , uyandığımda da ağlıyordu." deyip olanları kısaca özet geçtim.
"Kardeşim demedi deme , bu kız sana fena halde aşık oldu." diye düşüncelerini dile getirdi Mert. Keşke öyle olsa...
Ela Mert'e bir bakış atıp "kapa çeneni." dedi. Sonra da bana dönüp " tekrar geçmiş olsin Barış. Ucuz atlatmışsın." dedi.
Tam o anda da Papatya kokulu odaya girip birden odanın havasını değistirdi. "Malesef şimdilik yemek yok. Hemşire iğrenç hastane yemeklerinden getireceğini söyledi. Ama sıvı şeyler içebilirmişsin.Su?" dedi ve su doldurmaya başladı. Hep böyle işte. Bir şey soruyor , cevabını beklemeden kendi bildiğini yapıyor. Bir dinle ama dimi ? Yook !
"Bir kere de ağzından hayırlı laf çıksa zaten" deyip kızdırmaya başladım. Onunla uğraşmak şu haldeyken bile beni en çok mutlu eden şey...
Hiç gitme Papatya Kokulu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nasıl Olur Bilmem Ki ?
RomanceBir Çarşamba Günü oldu ne olduysa ... Adam kızı gördü sevdi , kız adamı gördü önce nefret etse de sonra sevdi. İzmir de geçen bir aşk hikayesi. Günümüzden tam 8 yıl sonrası. Gerçek olmasını dilediğim kısmi hayallerim... Nasıl Olur Bilmem ki? sonunun...