18. Bölüm - Kahvaltı

23 1 0
                                    

  Ali yi cumartesi günü hastaneden çıkartıp evine yerleştirdik. Mert bir geceliğine onda kalacaktı. Zaten yarın annesine gitmesi gerekiyordu. Sabah da ben gelecektim ki zaten kahvaltıya çağırmayı düşünüyordum. Burada hazırlarım artık.

....

Sabah Ela ile erkenden geldik Ali'nin evine. Mert ve Ela çıktılar. Ela'ya bol bol şans diledim. Ali hâla uyuyordu. Bunu fırsat bilip azıcık evini gezdim. Yatak odası çok sadeydi. Gereksiz hiçbir şey yoktu. Gerçi bir erkeğe ne lazım olabilir ki ? Mobilyaları siyah , çarşafları beyazdı. Üstelik perdeleri bile siyahtı. Anlaşılan beyfendi ışık sevmiyor. Salonu da aynı şekilde siyah mobilyalar esir almıştı. Birkaç tane obje... Bir yemek masası ve kocaman plazma. Mutfağı ise çok başkaydı. Tamam tam olarak  bir kadın mutfaģı değildi ama evin diğer yerlerine nazaran daha yumuşak bir dokusu vardı. Banyo olduğunu düşündüğüm bir kapıya yaklaştım fakat açılmadı. Kilitli herhalde. Bende mecburen Ali'nin odasına geçip hazırlanmaya başladım. Mert'in verdiği telikleri çıkartıp yanımda getirdiğim pofidik ev ayakkabılarımı giydim. Dar paça pantolonumu çıkartmayıp üstüne  abime ait olan ve bana neredeyse 3 beden büyük olan tişörtü giydim. Saçlarımı da toplayıp başladım kahvaltı hazırlamaya.

Çay suyu , yumurtalar , domatesler... derken temel şeyler hazırdı. Fakat neredeyse iki dakika da bir sandalyenin üzerine çıkmak zorunda kalıyordum. Bir adam alt doplaplara neden hiçbir şey koymaz ki? Yerlerini de bilmedigim icin sandalyeyi çek , çık , bak , in , sandalyeyi çek yapıyordum. Bütün kahvaltı hevesim kaçmıştı ki , şarkı mırıldanarak eski formumu korumaya çalıştım. Başarmıştım. Şimdi tepsiye koyduklarımı masaya yerleştirme zamanı. Mutfakta masa yoktu. Sanırım bu mutfak O'na küçük geliyor. Bence gayet iyiydi. Hatta çok sevimli küçük bir yemek masası da konulabilirdi. Tabaklar daha alt raflara. Tencereler aşağıya... derken resmen mutfağı esir almıştım. Fakat bunları gerçekleştirmedim. Şarkı mırıldana mırıldana masayı hazırlıyordum ki Ali kıpırdanıp inlemeye başladı. Salonda yatmasaydı o da. Her yeri tutulmuştur. "Aman be Ali... ne vardı sanki yatağında yatsaydın geniş geniş."

"Sanada günaydın. " deyip buruşturdu yüzünü. "Yardım edebilir misin?" diye de sorunca koştum yanına. Kolundan tutup kaldırmaya çalışıyorum fakat o da sanki beni iyice yormak ister gibi hiç kıpırdamadı yerinden. Bu da yetmezmiş gibi yanına çekip oturtturdu. "Ne yapıyorsun ya , kalk da kahvaltı yapalım. "

"Sen istiyorsan yapabilirsin , ben uyuyacağım. Sabahın köründe bir deli gelip önce evi gezdi. Sonra dolapları kırdı. Bu da yetmezmiş gibi şarkı söylemeye başladı. Uyuyamadım da..." dedi kızgın bir ifade ile.

"Ben ... şey... özür dilerim. Sadece sana kahvaltı hazırlamaya gelmiştim..." dedim ama çok utanmıştım.

***

Sabah Mert evden çıkarken Dilan geldi. Önce eşyalarını bırakıp bana baktı , ateşimi ölçtü. Fakat anlamamış olacak ki eğilip dudaklarını alnıma değdirdi. O kadar güzel kokuyordu ki... o an gözlerimi açıp onu yanıma almamak için zor tuttum kendimi. Dudakları... yumuşacık. Nefesi değiyor saçlarıma. Sabah sabah sınanıyorum resmen. Uzaklaştı ve derin bir ohh çekti. Ateşim yok anlaşılan. Ayağındaki terlikler kesin benim terliklerim olacak ki sürüye sürüye yürüyor. O da gereğinden fazla ses yapıyor. Bir bakıma iyi olmuştu. Nerede olduğunu anlardım. Sesler uzaklaştığına göre yatak odama girdi. Uzun sürmedi çıktı ordan. Kapıdan bakmış olsa gerek... yakınlaştı ayak sesleri , mutfağa girmiş olmalı. Çünkü zaten başka odam kalmadı. Yıllardır bu evde yaşıyorum. Banyonun kapısının zor açıldığını da benden başka kimse bilmez. Zorlamadı o da. Benim odama geçmiş olacak ki sonradan ayak sesleri kesildi. Fakat birden mutfaktan sesler gelmeye başladı. Dolap kapaklarımı kırmaya yeminliydi anlaşılan. Bu da yetmezmiş gibi şarkı mırıldanmaya başladı. Sesi güzeldi... Farkında mıydı acaba bunun? Daha fazla dayanamayacağım. Tuvalete gitmem lazım yoksa patlayacağım. Azıcık canım acısa (!) fena olmaz !

Nasıl Olur Bilmem Ki ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin