Media: Kisa
Pencereden dışarısına baktığımda neredeyse sabah olduğunu gördüm. Tüm geceyi şu sembol hakkında bilgi toplamakla harcadım. Mısır mitolojisinde adı 'ankh'mış yaşam sembolüymüş. Nil anahtarı olarak ta biliniyor. Firavunlar bu sembolü dudak altında tutarak bu nefesin kendilerine öteki dünyada hayat vereceğine inanırmış. Pekala pek fazla bilgi yok bilgiler çoğu aynı mitolojiye dayanıyor. Pekala rüyalardaki piramit şu sembol ve adamlar. Hiç bir anlam veremiyorum. Bir tarafım mısırlı iyi tamam bunda sorun yok ama işte böyle mısır mitolojisi ve bu adamların peşime düşmesi mantıklı değil ki! iyice çıldırmak üzereydim! Üstelik şu dövme tam da ankh'a benzemiyor bile. Ankh sembolü üzerinde üçgen varmış gibi duruyor. Bilgisayarı sert şekilde kapatdım. Mitolojiyi ve mutantları iyi bilen birisinden bilgi almam lazımdı. Hadi düşün tandığın mutantlar içinde bilgili olan kim. Charles var ama onun daha nerede olduğunu bile bilmiyorum. Başka birisi. Tabi ya Vincent! Şu Mesmero salağı. Bana hep garip soruları soruyordu belki de bir bildiği vardır. Onu nerede bula bilirim ki! Lorna'ya sorayım olmazsa da ikizlere de sorayım. Saate baktığımda 9 olmak üzereydi. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra üstümü değiştirdim. Saçlarımı yukarıda topladıktan sonra aşağı indim. Malikane güne başlamıştı bile. Etrafda dolaşan mutantlar arasında gözüm Lorna'yı aradı.Karşıma John çıkınca aşağıda antreman yaptığını söyledi. Aşağı indiğimde bıçaklarıyla antreman yapıyordu. "güçlerini geri aldığndan beri antreman yapmaz oldun tembelleştin mi yoksa" dedi alayla "hayır" dedim "o zaman hızlı düşün"dedi ve bıçaklarda birisini bana fırlatdı. Havada durdurub elime aldım "praktik yapmaya gelmedim konuşmamız lazım" dedim ona doğru gidip bıçağı ona verirken "ne konuşacakmışız?" dedi suyunu içerken "Genosha'daki şu Mesmero telepat olan onun nerede olduğunu biliyor musun?" diye sordum "ondan pek fazla hoşlanmazdım biraz garip birisiydi ve saçma sapan ayinler yapardı tapınakta falan bulursun onu anca" dedi umursamazca "tamam teşekkürler" dedim geri giderken "iyi deneden sordun ki?" diye sordu "ona sormam gereken sorular var" dedim "o zaman iyi şanslar çünkü onu bulmak epey zor" dedi. Bence ikizlere de uğrayayım belki onlar da birşeyler biliyorlardır. Arabama binerken Elias geldi "bugünlerde fazla meşgülsün şampiyon sorun nedir?" diye sordu "neden şu sıralar her kes bana sorunun ne olduğunu soruyor?" diye sordum gülümseyerek "çünkü sorunun varmış gibi davranıyorsun" dedi o da aynı şekilde. "sorunum yok sadece şu adamları araştırıyorum" dedim "pekala o zaman sana iyi şanslar ajan Collins(!)" dedi soyadımı abartılı şekilde söylerken. Üsse ikizlerle konuşmaya gidiyordum ama bence ajanlardan yardım alsam fena olmazdı.
Üsse varmıştım bahçede antreman yapan ajanlar vardı. İçerisi haraketliydi herkes ajan işleriyle meşgüldü. Ve aradığım adamlar geliyor "hey bakın burda kimler varmış!" dedi Pietro hızla yanıma gelirken "merhabalar" dedim hoş şekilde "seni daha sık sık görmeye başladık bunu neye borçluyuz?" diye sordu Wanda "sizinle konuşmam lazım" dedim.
Kafetariya gibi bir yerde oturmuştuk "sorun nedir?" diye sordu Wanda. Soruya göz devirmemek için kendimi zorla da olsa tutdum "Genoshadakı şu Mesmero onu bulmam lazım" dedim "o ne alaka" dedi Pietro garip aksanıyla. "çünkü işte bulmam lazım neden soru soruyorsun" dedim bıkkınlığımı saklamaya çalışırken "nerede olduğu hakkında hiç bir fikrimiz yok" dedi Pietro. Ah harika! "pekala" dedim kalkarken "telepatik yeteneklerini kullanıp bulmayı denesene" dedi Wanda "koskoca şehirde onu nasıl bulurum ki" dedim "bence denemekten zarar gelmez" dedi.
Üssü terk etmiştim. Arabayı boş bir yerlere park etdikten sonra şehri gezmeye başladım. İnsanların düşüncelerine odaklanmak isteyince biranda fazla yüklenme gibi birşey oldu. Fısıltılar sesler aniden yüskelmişti. Suratımı acıyla buruşturdum. Araba sesleri falan dikkatimi toplamama engel oluyordu. Kendi kendime göz devirdim ve binaların birinin tepesine çıkmayı karar verdim. Tüm insanlar küçük noktalar gibi duruyorlardı. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatdım. Şimdi düşüncelere odaklanalım. Mutant arıyorum. Telepatik bir mutant arıyorum. Garip kılıklı bir mutant arıyorum. Adı Vincent olan bir mutant arıyorum. Tam buldum derken arkamdan birisinin geldiğini hissetdim bu yüzden gözlerimi açtım. Arkamı tam dönecekken kadının birisi beni binanın tepesinden atdı. Bilmem kaç metreden yere bok gibi çakıldım. Etraftaki insanlardan panik çığılıkları çıkmış bazıları çoktan anbulansı tuşlamaya başlamıştı bile. Tabi ben Hulk'ın çift yumruğundan sadece iç kanama ve bir kaç kırıkla kurtulmuş birisi olarak bundan da sadece burun kanamasıyla kurtulmuştum. Gözlerimi açıp yatdığım yerden kalktım. İnsanlar bu sefer de korku çığılıkları atmaya başlamışlardı. Hadi ama! "mutantım paniğe gerek yok" dedim. Neden açıklama yapmıştım ki! Binanın tepesine baktığımda kız yoktu. Binanın arka tarafına geçtiğimde ordaydı. "arkadan yaklaşmanın korkaklığı simgelediğini belirtmem gerek" dedim burnumdan akan kanı silerken. Kız yüzündeki saf nefretiyle bana bakıyordu "tanışıyor muyduk?" diye sordum ama bi ses gelmedi "Alo! Sana diyorum beni neden çatıdan atdın?" diye sordum el sallayıp dikkatini kendime çekmek isterken. Ve beklemediğim şey yapıp bana saldırdı. arkasında tutduğu garip hançerini göğüsüme sapladı. "en iyi numaran bu mu gerçekten?" diye sordum umursamazca. Boğazından hızlıca kavradım ve duvara yapıştırdım. Göğüsüme saplanmış hanceri çıkarıp kenara atdım. Tam kim olduğunu soracaktım ki boynunda şu sembolü gördüm. "sen de onlardansın değil mi?" diye sordum. Oysa bir cevap yerine yılanımsı bir surat aldım. "seni öldüreceğim" dedi tıslarken "onu fark etdim zaten ilgilendiğim şey neden beni öldürmek istediğin" dedim ve onu diğer tarafa fırlatdım. "kim için çalışıyorsun?!" diye sordum üzerine giderken "Kurtarıcı için!" dedi ve kalkıp hançeriyle suratıma bir kesik atdı. Şuracıkta öldüre bilirdim onu ama bilgi almak için ikinci bir fırsatım olmayacaktı. "Pagan ayinleriniz için beni öldürmeyi planlıyorsanız bu işin o kadar kolay olmayacağını belirtmem gerek" dedim sakin şekilde. Yüzümdeki kesik iyileşmişti bile "ne ile uğraştığından haberin bile yok!" dedi ve yine saldırdı. Saldırılarını def etmiştim "sen sadece olacakların küçük bir parçasısın. Sonun gelmesine engel olamayacaksın" dedi "ah evet engel olacağım" dedim hoş ama sinirbozucu şekilde. "Mahşerin gelişine engel olamayacaksın. Onun uyanmasına engel olamayacaksın!" dedi ve saldırdı. Sabrım tükenmişti. Bilgi vermeyecek gibi duruyordu ve garip şekilde zihnine de bakamıyordum. Kollarından sıkıca kavradım ve sırtını duvara yapıştırdım "Mahşer mi istiyorsun? Al sana mahşer" dedim ve elimi göğüsüne salıp kaburgasının birini kırdım. Acı şekilde bağırmıştı. Gözlerim gri şekilde parlamaya başlamıştı "bu daha hiç birşey. Sizin için geleceğim. Hepiniz için geleceğim. Söyle Kurtarıcına onun için de geleceğim" dedim ve elimi göğüsünden çıkardım. Nefes nefese kalırken dizleri üstüne çökmüştü. Cebimdeki peçeteyle kanlı elimi sildim sonraysa peçeteyi kadının suratına atdım "bu da benim ona mesajım" dedim ve ordan ayrıldım.
Arabaya binecekken "beni arıyormuşsun" dedi birisi. Arkamı döndüğümde Mesmero vardı "sonda bugünlerde güzel şeyler de oluyor" dedim yapmacık şekilde gülümserken "neden beni arıyordun?" diye sordu "bin şu arabaya" dedim arabayı gösterirken. Tereddüt etse de binmişti "pekala kısa keseceğim çünkü sen benim içimi ürpertiyorsun" dedim "bu sembol hakkında ne biliyorsun?" diye sordum çizdiğim sembolü ona gösterirken "korktuğum başıma geliyor işte" dedi sadece "aradığım cevap bu değildi" dedim "babanı gerçekten de tanımıyorsun değil mi?" diye sordu "hayır tanımıyorum onun konuyla ne alakası var?" diye sordum "tüm herşeyin merkezinde olan o zaten" dedi "en başından detaylı şekilde anlat herşeyi" dedim. "herkes mutantların son yüzyılda evrilerek yaratıldığını sanıyor ama bu bilgi pek te doğru değil. Mutantların kimliği dünyaya yayıldığında onları bir tür ikinci bir geliş ya da tanrıdan bir işaret gibi gören mehzepler oluştu. Dünyada ilk olduğuna inanılan kadim bir varlığa inanç yaranmaya başladı" dedi "dünyada ilk ne?" diye sordum "dünyadaki ilk mutant" dedi "mutantların bu yüzyılda evrildiğini sanıyorum" dedim "o bilgi yanlış. İlk mutant on binlerce yıl önce vardı ve onun yeniden yükseleceğine şimdilerde hala inanıyorlar. Bilincini mutantlardan mutantlara aktararak yaşamış. Dünyanın en güçlü mutantı. Tüm güçlere sahip bir mutant" dedi "konunun benimle ne alakası var hala anlamıyorum" dedim "çünkü o senin baban" dedi "fiziksel olarak imkansız gibi duruyor ama aslında sen 20li yaşlarında değilsin. 3000 yaşındasın ve eski Mısır hanedanlığı devrinden bu yana yaşıyorsun. Sadece anıların ellerinden alınarak lanetlendin ve bu yüzyıla gönderildin. Eşsiz güçlerin babandan geliyor" dedi. Karşıma döndüm ve küçük çaplı bir kahkaha savurdum "bu saçmalığa inanacağımı mı sandın gerçekten?" diye sordum sonra ona dönerken "ister saçmalık olarak kabul et istersen kabul etme gerçekler bunlar" dedi "in arabamdan" dedim düz şekilde "ne?" diye sordu "in arabamdan bunca zahmete bir kaç tarihi masal dinlemek için girdiğime inanamıyorum" dedim "büyük yanlış yapıyorsun" dedi "in dedim sana!" dedim gözlerimin parlamasına engel olmayarak. Arabadan iner inmez gaza basıp ordan uzaklaştım. Hala gülmeye devam ediyordum. Şaka gibiydi ama komik değildi.
Malikaneye gelmiştim. Fazla yorulmuştum bugün. Zaten geceyi de uyumamıştım. Bu yüzden kimseyle uğraşmadan odama gitdim ve kendimi yatağa atdım.
****Umarım hoşunuza gitmiştir. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın! Sevgiyle kalın<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑨𝒏 𝑨𝒗𝒆𝒏𝒈𝒆𝒓 | 𝐼𝑛𝑓𝑖𝑛𝑖𝑡𝑦 𝑆𝑎𝑔𝑎
Fantasy2012'deki original 6'lı değil de original 7'li olsaydı nasıl olurdu? Takımda Tony Stark, Steve Rogers, Thor Odison, Natasha Romanoff, Clint Barton ve Bruce Banner dışında birisi daha olsaydı nasıl olurdu? Hem de Mutant birisi? Dip Not: Hikayede MCU...