Media: Steve Rogers
Her şey yolunda girmiş gözüküyordu. Charles ve onunla birlikte yaşayan mutantlar da bize katılmıştı. Burada koruma altında yaşamaları daha güvenli olurdu. Bahçede durmuş öylece karşıya bakıyordum. Kollarımı kendime sarmıştım ve yüzümde hüznlü bir gülümseme vardı. "onları özlemeye başladın" dedi Charles arkadan gelirken. "zihnime giremediğini sanıyordum" dedim "girmedim zaten" dedi ve gelip yanımda durdu. "yüzüne bakınca neler olduğunu anlaycak kadar yakından tanıyorum seni" dedi. söylediğine hafifce gülümsedim "ne diye bilirim ki haklısın" dedim "neden oraya gitmiyorsun?" diye sordu "düşünüyordum aslında burayı sana emanet etmek istiyordum. Sadece sentinel hizmetleri gelirse ve buraya girmeye kalkışırlarsa ve ben zamanında yetişemezsem. Işte o zaman ne yaparım bilmiyorum" dedim "merak etme her şey yoluna girecek" dedi "fazla pozitivsin" dedim "okuluma gelip bela arayanlara acımaktan başka birşey yapmıyorum. Eğer duymak istediyin şey buydusa" dedi "içinde gizli sakladığın sert adamı sevdiyimi söylemem gerek Charles. Saklayayım derken sakın ölmesine izin verme" dedim "izin vermem" dedi. onunla sarıldık "kendine ve onlara iyi bak" dedim sırtını patpatlarken "sen de kendine iyi bak Hera. Gücün seni kontrol etmesine izin verme" dedi. odama gitdim birkaç eşya ve birkaç kiyafet kiyafet alıp sırt çantama yerleştirdim. Aynada kendime baktığımda saçlarımın tüm kısımları gümüş rengindeydi. Odamdan çıktım ve kapıyı kilitledim bu sırada Lorna yanıma geldi "demek gidiyorsun ha" dedi duvara yaslanarken "evet. Biliyorsun istersen oraya gele bilirsin kardeşlerin orada" dedim anahtarı çevirirken "biliyorum ama Marcos'u bırakamam" dedi. onların harika bir ilişkileri vardı. Bir birlerini terk edeceklerini sanmıyordum. Sonra hissetdiğim şeyle durdum. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım "niye sırıtıyorsun?" diye sordu "bilmiyorsun değil mi?" diye sordum ona dönerken "neyi?" dedi. elimi karnına yerleştirdim. Duyduğum küçük kalp atışı sesiyle gülümsemem daha da artdı "hamilesin" dedim "ne" dedi "onu hissede biliyorum" dedim. aniden sıkıca sarıldı bana "ee göbek adını Hera koyarsınız artık" dedim sırtını patpatlarken. Sevinçle yanımdan ayrılmıştı. Kapıdayken Elias'la karşılaştım "demek gidiyorsun" dedi buruk şekilde. Bunca zamandır benden hoşlandığını anlamıştım. Ama ben birşeyler hissetmediğim için ona umut vermek istememiştim. Yanına gitdim ve elini kavradım "üzgünüm. Hisslerin için" dedim "benim için sakın üzülme Hera. Bana karşı birşeyler hissetmen için seni zorlayamam değil mi? Bu yüzden hayatına devam etmen ve hayatının aşkını bulman hakkın" dedi ve yanağıma yumuşak bir öpücük kondurdu "kendine iyi bak" dedi "sen de öyle" dedim ve oradan ayrıldım. Arabama binince derin bir nefes aldım. Hava tutkundu her an yağmur yağacak gibiydi. Arabayı çalıştırdım ve üssün yolunu tutdum.
Yolun yarısında yağmura yakalanmıştım. Sonunda gelmiştim. Arabayı park etdikten sonra içeri girdim. bir kaç saniye kapıda durdum ve içerisini seyr etdim. Her kes işinin başındaydı yanımdan geçenler selam veriyordu. Beni ilk gören Steve olmuştu"Hera" dedi ve yanıma gelip bana sarıldı. Kollarımı sarmıştım ben de "birşey mi oldu?" diye sordu "ne o beni özlemedin mi?" diye sordum. Soruya karşı afallamıştı "tabi ki özledim. Sadece sen buraya önemli birşey olmadıkça gelmezsin o yüzden sordum" dedi "geri döndüm" dedim "takıma işime evime geri döndüm" dedi "hoş geldin" dedi elini omuzuma koyarken "seni buralarda yeniden görmek güzel" dedi Clint arkadan gelirken "bunu kutlamalıyız!" dedi Pietro hızla gelip etrafımda kısa şekilde dönerken "biri parti mi dedi?" diye sordu arkadan içeri giren Tony "buraya uğraman için illa da parti kelimesini mi söylememiz gerekiyor" dedi Nat da bize katılırken "parti adamı olduğumu biliyorsun" dedi Tony. Herkesin yeniden bir arada olması duygulandırmış ve mutlu etmişti. Bu anı bozmamak için bir süre susmuştum. "duysual bir kaç dakika yaşadığımı itiraf etmem gerek" dedim burnumu çekerken söylediğime karşın gülmüşlerdi "ama işte bozmam gerek çünkü bacaklarım ağrımaya başladı burada dikilmekten" dedim "git ve dinlen akşama parti var" dedi Tony.
Steve bana kalacağım yere kadar eşlik etmişti. Odama girmeden önce ''geri döndüğüne sevindim" dedi "burada sizinle beraber olmak güzel" dedim söylediğime hoş şekilde gülümsedikten sonra kendi odasına girdi ben de odama girdim. rahat birşeyler giyinip kendimi yatağa atdım. Bir kaç saniye haraketsiz tavanı izledim. En sevdiğim aktivitelerden ola bilirdi boş tavanı izlemek. Tavanı izlerken gözlerim yavaş yavaş kapanmış kendimi uykunun tatlı kollarına bırakmıştım.
Ama bu uzun sürmedi. Duyduğum şeyle gözlerimi aniden açtım. Son olanlardan sonra bir türlü uyuyamıyordum. Zihnimde hala En Sabah Nur'un sesini duya biliyordum. Antik dilde birşeyler söyledikten sonra kalbimi söküp alıyordu. Nefes nefese yatağımda dikleştim. Elimle terli olan alınımı biraz ovuşturdum ve suratıma yapışmış telleri arkaya atdım. Kapımın tıklanmasıyla dikkatimi oraya verdim ''gir'' dedim. ''Uyku zamanı bitdi evlat parti zamanı'' dedi Tony kapya yaslanırken ''bu kadar erken mi?'' diye sordum ''3 saatdir uyuyorsun yetmedi mi?'' diye sordu gülerken ''o kadar olmuş mu?'' ''Ara sıra pencereden dışarıya bakmayı tavsiye ederim'' dedi pencereyi gösterirken. Hava kararmıştı. İyi de ben neden 15 dakika uyuduğumu sandım ki? ''Tamam birazdan ordayım'' dedim bana gülümseyip kapıyı kapatdı. Aklımdakı karışık düşünceleri bi kenara fırlatdım. Bugün sadece eğlenmeme bakacaktım. Kalkıp duşa girdim. Sıcak su tüm stresimi alıp götürmüştü. Neye stresleniyorsam artık! Havluya sarılıp kiyafet seçmeye başladım. Rahat ama şık birşey arıyordum ama pek başarılı olduğumu söyleyemem. Aman neyse. Mavi mom jeans aldım üzerine de beyaz oversize gömlek iyi giderdi. Beyaz nike AF 1'i de ayağıma geçirdim. Boy aynasına baktığımda iyi görünüyordum. Saçlarımı kuruladıktan sonra düzleştirdim. Aşağıdan dağınık at kuyruğu yapmıştım. Ön taraftaki kısa tutamları da sarkık bırakmıştım. Makyaj ne yapmaya üşendim diye kırmızı rujla yetindim. Parfüm sıktıktan sonra telefonu alıp aşağı indim. Parti başlamıştı anlaşılan. Etrafta SHİELD çalışanları vardı bizimkiler de dağınık şekilde bir yerlede durmuş sohbet ediyorlardı. ''Daha ne kadar insanları yukarıdan seyr etmeyi düşünüyorsun?'' diye sordu Wanda ''dalmışım'' dedim ona dönerken ''hoş olmuşsun'' dedi beni hafifce süzerken ''ama sen daha çok'' dedim aynı şekilde ona da. Siyah kısa pileli etek giyinmişti uzun kollu üzerunde kırmızı detaylar olan bluz giyinmişti ''hayır hayır sen daha çok'' dedi ''bu iltifat kapışmasını bütün gün sürdüre bilirim Wanda'' dedim gülerken. Gülüşerek sonunda nerdivenleri inmiştik. Pietro hızla yanımıza gelmişti ''hanımlar ikiniz de harika görünüyorsunuz hanginizi tavlasam diye karar veremiyorum'' dedi düşünürmüş gibi yaparken. Diğer taraftan Vision'nın geldiğini fark edince ''Seni tavlamayı gerçekten çok isterdim ama kardeşimin bir mikrodalgayla flört etmesine izin veremem'' dedi bana dönüp sonra kardeşinin koluna girerken ''Pietro!'' diye çıkıştı Wanda ''ne? Doğru söylüyorum'' dedi o da. Bu hallerine gülmüştüm. Vision yanımıza gelir gelmez Pietro ikiziyle beraber uzaklaşmıştı. Zavallı Vision sadece arkalarından baka bilmişti. ''Merhaba bayan Collins'' dedi ''Merhaba Vision ve lütfen Hera de bana. Beni daha daha önceden tanıyorsun resmiyyete gerek yok'' dedim ''nasıl isterseniz'' dedi. Zihin taşıyla ilgili biraz sohbet ederken SHİELD ajanlarının yanına varmıştık ''izninle Vision'' dedim o da beni onaylayıp gitmişti ''sizi burada görmek ne büyük süpriz'' dedim. Coulson, May, Daisy, Lincoln vardı ''Artık buradan çalışıyorsuz'' dedi Coulson ''peki ya Zephyr? Lütfen onun da burada olduğunu söyleyin'' dedim ''o da şuan görevde'' dedi May ''bu diğerlerinin neden burada olmadığını açıklıyor'' dedim ''Hunter ısrarla gelmek istiyordu ama maalesef'' dedi Lincoln gülerken ''bu arada sana 'bize hala bir parti borcunun olduğunu' hatırlatmamı istedi'' dedi Daisy ''yakın zamanda borcumu ödeyeceğimi söyleyin ona'' dedim gülerken. Onların yanından ayrıldım. Masada duran minik sandviçlerden aldım. Tanrım açlıktan ölüyormuşum! Bitirdikten sonra birini daha aldım. Yüzbaşı Sam Sharon Wanda ve Natasha'nın yanına gitdim. ''Açlık çekiyormuşsun gibi duruyor'' dedi Sam. Ağzımdakıları yutduktan sonra biralardan birsini aldım ve bir kaç yudum aldım ''ben genelde yemek yemem. Açlık hissi bazen 0 denilecek kadar oluyor ama bazen fazla ola biliyor nedenini sormayın ben de bilmiyorum'' dedim açıklayarak. Söylediğime gülmüşlerdi ''onu rahat bırak Sam'' dedi yüzbaşı beni savunmaya geçerken ''sadece takılıyorum. Hera tarafından toza dönüştürülmek en son istediğim şey'' dedi gülerken. Söylediğine gülmüştüm ''ben öyle birşey yapmam Sammy'' Sam dedim gülerken.
Parti neredeyse dağılmıştı. Avengers üyeleri tanıdığım Shield ajanları vardı yalnız. Tony'e yaslanarak kanepede oturmuştum o da kolunu omuzuma atmıştı. Sonra birşey hissetdim. Bu dünyaya ait olmayan bir enerji. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kaşlarım çatılmıştı. ''Hera sorun nedir?'' diye sordu yüzbaşı. Ayağa kalktım ve geniş oturma ve dinlenme salonunun terraslı kolidoruna çıktım. Steve de ardımdan gelmişti ''hey iyi misin?'' diye sordu elini omuzuma yerleştirirken. Ama sanki onu duymuyor gibiydim. Gözümü gök yüzünden ayrımıyordum. Sonra parlak bir ışık hüzmesi yere geldi. Işık gitdiğinde Thor vardı karşımızda. ''Thor!'' dedim neşeyle. Onu en son Ultronla savışırken görmüştüm. ''Bensiz bir ziyafet yaptığınızı gördüm ve hemen kendimi yetiştirmeye çalıştım'' dedi ve yerden uçarak yanımıza indi. Ona sıkıca sarıldım. O da sarıldı ama sıkıca kısmını fazla kaçırdı sanki ''Thor nefes alamıyorum'' dedim zar zor. Beni aniden bırakınca yere çakılmamak için kendimi zor tutdum ''seni yeniden ayakta görmek çok güzel dostum'' dedi Thor ''seni de görmek güzel yıldırım çocuk'' dedim. Bu söylediğim hoşuna gitmişcesine kahkaha atdı. Üçümüz birlikte salona gelmiştik. ''Her kesi selamlıyorum'' dedi ve boş yerlerin birinde oturdu. Ben kendi yerime geçerken yüzbaşı da kendi yerine geçti.
Thor'un gelmesinden hayli geçmişti. Bu süreçte bir sürü sohbetler olmuştu. Thor'un Asgard maceralarından başlamış Lincoln ve Thor'un karışlaştırılmasına kadar uzamıştı. Lincoln elektromanyetik manipulasyon gücüne sahip bir Inhuman'dı. Tabii ki Thor'la karşılaştırılması saçmaydı kendisi bile söyledi ama Clint baya ısrar ediyordu hatta savaşmalarını bile istemişti. Daisy bu konuyu kapatma adına başka bir konu açtı ''şimdi içinizde en yaşlı olan Thor mu yoksa Yüzbaşı mı?'' diye sordu. ''Fiziksel olarak yaşlı olan Tony'' dedi Natasha gülerken ''laflarına dikkat et kızıl ajan. Ben çoğu genç kızın hayaliyim'' dedi ve elini saçının içinden geçirdi ''değil mi Hera?'' Diye sordu bana ''evet öyle ama Pepper da öyle düşünüyor mu bilemiyorum'' dedim düşünürmüş gibi yaparken ''reaktörünü sana geri vereceğim ve sen de bu konu hakkında bayan Pott'sa birşey söylemeyeceksin'' dedi ''düşünürüm'' dedim ''uslu kız'' dedi başımı patpatlayarken. ''Yüzbaşı sen kaç yaşındaydın?'' diye sordu Pietro ''98'' dediğinde ''ben 80 biliyordum'' dedim kendimi tutamadan ''fark eder mi? O yaşlı bir ihtiyar'' dedi Tony. Steve ona alayla bakarken ''onu rahat bırak Tony'' dedim onu savunurken. Tony kulağıma yaklaştı ve her kesin duya bileceği şekilde ''sen benim tarafımdasın unutma'' dedi. ''Thor sen kaç yaşındaydın?'' diye sordu Nat ''sanırsam 1052 yaşındayım'' dedi düşünürken ''o zaman takımın en yaşlısı Thor'' dedi Wanda ''öyle olmasını çok isterdim ama öyle değil'' dedim hoş şekilde gülümserken. Mesmero bana 3000 yaşında olduğumu söylemişti. İnanmamıştım ama işte mumya babam dirilince böyle saçmalıklara inanmaya başladım. ''Üzülerek söylemeliyim ki takımın en yaşlısı benim ve yaklaşık 3000 yaşındayım'' dedim ''senin 3000 yaşında olmanın imkanı yok'' dedi Pietro ''dünyanı yok etmeye çalışan mumya babam neredeyse 5000 yaşındaydı. Ve ona yakın olan bir kaynak bana 3000 yaşımda olduğumu söyledi. Eğer doğru hesaplıyorsam m.ö 984 yılında doğmuş olmalıyım'' dedim. Ortamı garip bir sessizlik bürümüştü. Sessizliği ilk bozan Steve oldu ''yaşına göre gayet gençsin'' dedi ''teşekkürler yüzbaşı aynısını senin için de söylemem gerek'' dedim ben de ona ''ah harika bir ihtiyar azmış gibi ikincisi de geldi'' dedi Tony elini alnına götürürken. Bu haline gülmüştük. Pietro ağzını açıyordu ki ''hayır Pietro bana 'mumya' diye seslenemezsin'' dedim kısaca. Somurtunca kahkahalarımızı serbest bırakmıştık.
Biraz daha sohbet etmiş ve gülüşmüştük. Tabi Tony her fırsatda baba 'büyükanne' yüzbaşıya ise 'ihtiyar' demeyi ihnal etmiyordu. Sonunda herkes dağılmıştı. Steve ile birlikte odamıza gidiyorduk. İkimiz de kendi odamızın önünde durduk ''söylediklerinde ciddi miydin? Yani 3000 yaşında olman?'' diye sordu ''hem de her kelimesinde'' dedim ''yanlız olmadığımı bilmek güzel oldu'' dedi gülümserken ''eskiden de yanlız değildin zaten'' dedim ''iyi geceler Hera'' dedi ''iyi geceler Yüzbaşı'' dedim gülümserken. Sonraysa odama geçtim ve üstümü değiştirdikten sonra uyumaya çalıştım ve tabii ki de başarısız olmuştum.
***Yeni bölümle karşınızdayım! Hera'nın hayatına birilerinin girmesinin zamanı gelmişti. Ve o kişi için en iyi aday Steve Rogers bence. Yani demek istediğim ikisi de zamanın ötesindeler. Gelecek bölüm Steve hakkında bilmediğimiz bir çok şey öğreneceğiz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑨𝒏 𝑨𝒗𝒆𝒏𝒈𝒆𝒓 | 𝐼𝑛𝑓𝑖𝑛𝑖𝑡𝑦 𝑆𝑎𝑔𝑎
Fantasía2012'deki original 6'lı değil de original 7'li olsaydı nasıl olurdu? Takımda Tony Stark, Steve Rogers, Thor Odison, Natasha Romanoff, Clint Barton ve Bruce Banner dışında birisi daha olsaydı nasıl olurdu? Hem de Mutant birisi? Dip Not: Hikayede MCU...
