𝑨𝒏 𝑨𝒗𝒆𝒏𝒈𝒆𝒓 | 𝐼𝑛𝑓𝑖𝑛𝑖𝑡𝑦 𝑆𝑎𝑔𝑎

Charpter 31. ''You are my hero''

Sabah olmuştu. Bugün görev günüydü. Kalkıp rutin işlerimi hall etdim. Görev kiyafetlerimi giyindim saçlarımı yandan ayırarak sarkık bıraktım. Mızrağımı ve maskemi aldıktan sonra çıktım.

Quinjetin yanına geldiğimde Nat Steve Sam ve Wanda vardı ''sen de mi bize katılacaksın?'' diye sordum ''evet son plan değişikliyi'' dedi ''güzel'' dedim ben de. Steve ile kısa şekilde bakıştık. Sonrasındaysa yanıma geldi ''nasılsın?'' diye sordu ''dün yanına geldim ama yoktun belki yanlız kalmak istemişsindir diye rahatsız etmek istemedim'' dedi ''Tony ile beraberdim'' dediğimde başını sallamıştı.

Quinjet havalanmıştı neredeyse iniş noktasına gelecektik. Aniden içimi huzursuzluk kapladı. İçimin daralmasının etkisiyle göğüsümü bastırdım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatdım. ''Hera iniş noktasına 30 saniye'' dedi Nat. Kendimi toparlayıp kalktım ve açılan kapının karşısında durdum. ''İyi şanslar'' dedi Sam ''şansı kendine sakla benim şansa ihtiyacım yok'' dedim hoş şekilde ardından aşağıya atladım. Binanın tepesine sert şekile indim ve yerimi aldım ''ne görüyorsun?'' diye kulaklıktan Sam'in sesi yükseldi ''şahin olanın sen olduğunu sanıyordum'' dedim etrafı süzerken ''bugün Sam'le fazla uğraşıyorsun'' dedi Wanda ''göreve odaklanın'' dedi Steve ''bir gariplik görüyor musun Hera?'' diye sordu Nat. Gözlerimi kısıp yollara kısa bir bakış atdım ve yoluna dikkat etmeyen bir çöp kamyonu gördüm ''çöp kamyonu var şüpheli duruyor'' dedim ''Sam'' dedi Steve. Bir kaç dakika sonra Sam'in minik kuşu kamyonu taradı ''kamyon maksimum kapasitede ve sürücü silahlı'' dedi ''bu da o demek ki-'' diyordu ki Nat ''hedefi polis değil saldırın'' dedi Steve.

Binaların çatısıyla koşarak çatışma noktasına gelmiştim. Geldiğimde Wanda binadaki zehirli gazı çıkarıyordu ''geciktin Collins'' dedi Sam onlara ateş eden askerlere ateş ederken. Ben de o askerleri tek haraketle bayıltdım ''bana ihtiyacınız yokmuş gibi duruyor'' dedim gülümseyerek kulaklıktan Steve'in sesi duyuldu ''silah Rumlow'da ve kaçırıyor'' dedi. Hemen en yakın binanın tepesine tırmandım. Ve binaların çatısında koşarak Rumlow'un olduğu aracı takip etmeye başladım. Pazar meydanı gibi bir yerde inip 3 grupa dağıldılar ''3 takıma ayrıldılar 2si sağa 2si sola gitdi Rumlow merkezde'' dedim yüksek binalardan daha küçük binalara atlarken. ''Ben sağa dönüyorum'' dedi Nat ''ben de sola'' dedi Sam. Ben de yüzbaşının olduğu yere gitdim. ''İşte buradasın orospu çocuğu'' dedi Rumlow arkadan ona vurarken ''bu anı bekliyordum!'' dedi ve kolundaki garip eklemelerle sertçe yüzbaşıya vurru yüzbaşı sert şekilde diğer tarafa düşerken ikinci kez vurmadan telekinetik güçlerimi kullanarak onu diğer tarafa fırlatdım sonra ise çatıdan aşağıya atladım ''Brock Rumlow ya da Crossbone mu desem? Eski karizmandan geriye hiç birşey kalmamış yazık'' dedim ona alayla bakarken ''bak bak kimler varmış. Sokoviada geberdiğini sanıyordum'' dedi ''ben de senin Triskelion'la birlikte gömüldüğünü sanıyordum ama işte buradayız'' dedim. Silahlarını hazırlarken kısa sessiz bir kahkaha atdım ''biliyorsun seni tam anlamıyla zihnimle öldüre bilirim'' dedim ''zihin oyunların olmadan bir hiçsin sen'' dedi ''tamam seni kıracak değilim'' dedim ve mızrağımı çıkarıp etrafımda hızlıca döndürdükten sonra saldırı pozisyonu aldım. Bağırarak bana saldırdı.

Eldiveninden çıkan bıçaklarıyla indirdiği darbeleri mızrağımla engelliyordum. Mızrağımı bir kenara fırlatınca kollarını 'x' yaparak engele saldım. Arada kapanan mesafeyi kullanıp bana kafa atdı. Ama hiç bir tepki göstermeden ''gerçekten mi?'' dedim alayla. Sonra ben ona kafa atdım. Darbenin etkisiyle yere çakıldı ''işte güçlerim olmadan da seni yene biliyormuşum. Yolun sonuna geldin. Silah nerede!'' dedim elimi ona doğrulturken. Birden herşey yavaş çekime girdi. Duyduğum iki el silah sesiyle irkildim. Ses 3-4 sokak uzaktan gelmiş olmasına rağmen sanki kulağımın dibinden gelmişti. Ağzımdan şu kelime çıkmıştı fısıltıyla ''çocuk...''