~"Ben de bir küçük prens gibiydim. Başka bir gezegendeki güle âşık olmuştum."~
Odamdan çıkıp bir alt kata indiğimde Mayıs'ın odasından piyano sesinin geldiğini fark ettim. Kapı aralıktı. İçeri biraz bakındım. O aralıktan görebileceğim bir konumda olan yatağında uzanmıştı Mayıs. Elleri başının altında, gözleri kapalı. Piyano sesi ise çok güçlü değildi, telefonundan geliyordu çünkü.
Daha fazla orada beklersem fark edileceğimi düşünüp, kapısının önünden ayrıldım ve bir alt kata indim. Mutfağa uğradım, kahve yapmak için. Hiç bir şey yememiştim. Açtım ama bir şeyler yiyesim gelmiyordu. Son zamanlarda böyleydim. İçimin sıkıntısı olduğunu düşünüyordum sebebinin.
Suyun kaynaması durunca kahvemi yaptım ve bardağı alarak Azura'nın oturma odasına geçtim. Odada Alesya oturuyordu. Elinde telefonu, gülerek bir şeylere bakıyordu. Mert ağabey evde yoktu. Dışarıda olmalıydı. Azura'nın evine geldiklerinden beri onlarla hiç konuşmamıştım. Sadece adlarını biliyordum, o da aynı evde yaşadığımız içindi.
Televizyon konsolundaki kitaplardan birini alarak, sallanan sandalyeye oturdum. Küçükken çocuklara masal okuyan anne-baba koltuğu karesiyle aklımda kalan bu sandalye çok hoşuma gidiyordu. Sallanarak okuduğum satırların beni uyutması çok güzeldi. Mayışıp daldığım tatlı uyku beni rüyalar şehrinde gezdirip gerçek dünyaya döndürüyordu her seferinde.
Yine tam uykuya dalmak üzereyken birinin bana seslendiğini duyup, irkilerek doğruldum. Alesya bana sesleniyordu. Ona "efendim?" dedim.
"Ne okuduğunu sormuştum."
"Ha, şey... Küçük Prens. Küçük Prens'i okuyorum abla." diyerek yanıtladım onu.
"Küçüklüğümün en muhteşem kitabı." diyerek mırıldandı. Ortam sessiz olmasaydı dediğini anlamazdım. Ama duymak, bu saf sessizliğin arasında, zor olmamıştı.
"Küçük çocuğun başka bir gezegendeki gül aşkı, tıpkı Mert ve benim ilişkime benziyor." diyerek devam ettirdi sözlerini. Başımı kitabın kapağından kaldırıp Alesya'ya çevirdim. Susup bakışlarını telefonuna çevirince, konuşmayı bıraktığını düşünüp devam ettirmek istedim. Ona, "Mert ağabey ile nasıl yanıştınız?" diye sordum. Başını kaldırıp yüzümü inceledi önce. Sonra yüzünde tatlı bir tebessüm yer edindi.
Geçmişinden havalanan, bavulu ile bugüne kadar gelen o gülüş, bugün yerleşebildi yüzüne.* Eskimişti. Yıllar onu, o gülüşü eskitmişti ama o sıcaklığını korumuştu. Bugün görünce, yumuşaklığını ve samimiyetini hâlen hissedebilirdiniz. Sadece yorgun bir ifadeydi. Başka bir değişikliği yoktu.
İster istemez ben de gülümsedim. O sıcaklığın karşısında, donuk bir yüz ifadesiyle kalmak mümkün değildi. Sonra benim biraz sağımda, yan tarafımda bulunan pencereye odaklanarak anlatmaya başladı.
"Aslında bir kızın beni sosyal medyadaki bir arkadaş grubuna almasıyla tanıştık. Mert hiç yazmıyordu gruba ama bir gün girdi ve kısa bir sohbet durumu oldu." dedi.
"Mert çok şakacı birisiydi. Yazdıklarını mesaj olarak okuyunca, sadece mesaj bile olsa, onun samimiyetini kalbimin en derinlerinde hissetmek elimde olan bir şey değildi. Sadece bir kaç kelime konuşmamıza rağmen onu yıllardır tanıyor gibiydim. Sanki yıllardır ona ihtiyacım varmış gibiydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kül Sokağı
Mystery / Thriller*** Kül Sokağı'nın hikayesini biliyor musunuz? Kül Sokağı... Küçük çocukların kabusu olan o sokak... O sokakta büyüyen bir çocuğun hikayesi... Çığlıklar... Onları duyuyor musunuz? Toplanın. Size Kül Sokağı'nda kaybolan bir çocuğun hikayesini anlatı...