7. Bölüm: Buruk

90 51 30
                                    


"Baba, beni lunaparka götürür müsün?"

"Götürürüm tabi oğlum."

"Baba, iyi ki varsın. Sen benim kahramanımsın."

"Sen de iyi ki varsın oğlum." deyip yanağından öptü onu.

"Baba."

"Efendim oğlum."

"Ben, kötü biri olsaydım, yine de beni sever miydin?"

"Kötü insanları kimse sevmez oğlum. Ama ben yine de seni severdim. Çünkü sen benim oğlumsun. Babalar oğullarını hep sever." diyerek kıvırcık saçlarını okşadı oğlunun, adam.

"Ben büyüsem de kötü biri olmayacağım baba. Sen, ben üzülmeyeyim diye böyle söylüyorsun. Kötü biri olursam, sevmezsin beni. Ama ben hep iyi kalacağım, merak etme." 

Gülümsedi babası küçük çocuğa. Çocuk da gülümsedi babasına.

***

"Baba... Verdiğim sözü tutamadım baba." duraksadı. "İyi bir insan olarak kalamadım baba. Ben, kötü biriyim. Ben senin oğlun değilim artık."

Yanağından bir damla süzüldü. 

Babasına bir söz vermişti küçükken. "İyi kalacağım" demişti. Ama... Ama o artık kötü biriydi. İyi değildi. Beyazken siyah olmuştu o. Ruhunun siyaha bürünmesine izin vermişti. Kirlenmişti. Yavaş yavaş değil. Birden. Sanki biri gelmiş, siyah mürekkebe boyamıştı ruhunu. Birdenbire siyaha bürünmüştü tüm benliği.

Mezar taşına tutunarak ayağa kalkmaya çalıştı. Babasının toprağında dikili zeytin ağacına, kolundan çıkardığı kırmızı bandanayı sıkıca bağladı. 

"Sen benim için, bizim için çalıştın, çabaladın baba ama ben... Ben sana layık bir oğul olmayı beceremedim. Sana verdiğim sözü tutamadım."

Artık gözlerindeki yaşlar birer birer değil, çokça akıyordu. 

"Özür dilerim baba. Sana layık bir evlat olamadığım için. Verdiğim sözü tutamadığım için. Seni koruyamadığım için. Üzgünüm."

Beyaz bir gül bıraktı toprağına.

Daha önce, babasıyla birlikte annesinin toprağına beyaz gül bırakırlardı. Şimdi o, ikisine de gül bırakıyordu.

Ne çok özlemişti ikisini de. Annesini, babasını. Kız kardeşini de özlemişti. Ama özlem, sonsuz bir acıydı. Sönmeyecek bir ateşti.

Özlem, kapanmayan bir yaraydı.

***

Düşünüyordum. 

Ellerimi başımın altına koymuş, tavanı seyrediyordum. Aslında tavan yoktu orada. Orası gökyüzüydü düşüncelerimde. Kuşların olduğu, masmavi gökyüzü. Saat de şuan 03:09 değildi. Zaman kavramı belirsizdi gökyüzünde. Bir kuş geçti başımın üstünden. Ben de onun gibi uçayım istedim. Azimli kanatların üstünde havalanmak istedim. Dalmak gökyüzüne, bu mavilikte boğulmak istedim. Sisli düşünceler barajında değil, sessiz gemiler okyanusunda boğulmak istedim.

Derin düşüncelerimi böldü bir ses. Salıncak gıcırdama sesi.

Kalktım, oturur pozisyona geçtim. Biraz su içtim, elimi yüzümü yıkadım. Gaipten sesler duyduğumu düşünüyordum. Fakat tekrar odama geldiğimde, salıncak gıcırtısı hâlâ duyuluyordu. Ben duyuyordum.

Kül SokağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin