"Aşkın... Ben korkuyorum."
Aşkın'a söylemişti her şeyi Mavi. Bütün bunları bilen tek kişi oydu. O, korkularını yenmek için gelmişti İtalya'ya. Ama bela, onu tekrar bulmuştu. Korkuyordu Mavi. Kendisine zarar verilmesinden, zarar görmekten. Aşkın, yanında güvende hissettiği tek insandı.
Mavi'yi kız kardeşi gibi görüyordu Aşkın. İki yıl önce kaybettiği kız kardeşine benzetiyordu. Onun gibi narin, onun gibi saftı Mavi de... Korunmaya ihtiyacı vardı. Çevresindeki tehlikeyi göremiyordu çünkü Mavi. Kötülüğü hiçbir zaman gerçek anlamıyla hissedememişti. Bilmiyordu insanların ne kadar kötü olabileceğini. Herkese çabuk güveniyordu. Çocukluğunda, ona kimse öğretmemişti gerçeğin ne olduğunu. Öğreten kimse olmamıştı. Küçük yaşta bir kazada kaybetmişti anne ve babasını. Sonrasında teyzesi bakmıştı ona. Her ne kadar teyze, anne yarısı olsa da, hiçbir zaman annesi kadar sıcak olamamıştı. Ona sadece sevgiyi öğretmişti teyzesi. Sadece onu öğretebilmişti.
"Korkma, sana kimse zarar veremez. Ben yanındayım."
Aşkın ne kadar korkma dese de korkmamak elinde değildi Mavi'nin. Buna bedeni değil, ruhu karar veriyordu. Korku, ruhunu ele geçirmişti.
Aynı zarf ve benzer not Ada'ya da daha önce gelmişti. Onun da Mavi'den eksik kalır yanı yoktu. O da korkuyordu Mavi gibi. Zarfı getiren Aşkın olunca, ondan şüphelenmişti. Ama zarfta yazan replikten sonraki repliği dile getirdiğinde, telefonuna gelen mesaj ile zarfın ona ait olmadığını düşünmüştü. Çünkü Aşkın yanındaydı ve yanındayken hiç telefonunu kullanmamıştı.
Bu zarfları yazan her kimse, kendisinin Romeo ve Juliet'i sevdiğini biliyor olmalıydı. Zarflarda Romeo ve Juliet repliklerinin geçmesi bunu açıklıyordu.
Derin düşüncelere dalmışken, yemek yiyecekleri yere geldiklerinin farkına varamamıştı ikisi de, bir süre. Sonra grubun geri kalanını aramışlar ve beklemişlerdi onları. Bu süre boyunca üçü de konuşmamıştı. Diğerleri geldiğinde, onlara birşeyler olduğunu hemen sezmişti. Fakat bozuntuya vermemiş, hiçbir şey sormamışlardı.
Luini'delerdi.
"Milano'ya kadar gelmişken Luni'de Panzerotti yemeden kesinlikle dönülmezdi. Panzerotti, bizdeki hamur kızartması, diğer adıyla "pişi" tadında bir şey. Luini'de çeşit çeşit panzerotti seçeneği vardı. Ama biz çok düşünmeden mozeralla ve domatesli olanda karar kıldık. Tadı gerçekten çok lezzetli. Zaten önündeki kuyruktan ne kadar lezzetli olduğu anlaşılıyordu. İnsanlar bu lezzet için sıraya girmişlerdi. Luini, Duomo Katedrali'nin yan sokağında Di Gennaro'nun hemen yanındaydı. Akşam sekize kadar açıktı, geç kalmamış olmamızla rahatladık."
"Panzerotti'yi yedikten sonra Milano'nun sokaklarında biraz yürümeye karar verdik. Serin caddelerde yürürken huzuru bulduğumu hissettim. O kadar rahatlamıştı ki kalbim..."
"Corso Buenos Aires Caddesi, her ne kadar kalabalık olsa da, rahatlatıcı bir havaya sahipti. Avrupa'nın en uzun alışveriş caddelerinden biriydi burası."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kül Sokağı
Tajemnica / Thriller*** Kül Sokağı'nın hikayesini biliyor musunuz? Kül Sokağı... Küçük çocukların kabusu olan o sokak... O sokakta büyüyen bir çocuğun hikayesi... Çığlıklar... Onları duyuyor musunuz? Toplanın. Size Kül Sokağı'nda kaybolan bir çocuğun hikayesini anlatı...