Αιματηρά τριαντάφυλλα

96 13 5
                                    

•••BÖLÜM ON DOKUZ: KANA BULANAN GÜL

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•••
BÖLÜM ON DOKUZ: KANA BULANAN GÜL

   Sil. Sil. Sil. Her şeyi sil ki yaşayabilesin. Bir cenaze namazından sonra kanınla yıka bedenini. Okunan duaları, ağıtları duymuyor musun? Hepsi senin için. Ölmüş ruhun ve ölmeyi arzulayan bedenin için. Ama silemezsin sen. Sadece daha fazla yazabilirsin, yazdıkça daha fazla çürürsün. Karın boşluğumdaki sancı daha da derinlerime batıyor. Yazdıkça hançer daha da saplanıyor. Kanın metalik kokusu bedeninden sızan kan değil. Ruhundan sızan kan. Ölmüş ruhunu daha da öldürüyorlar. Aldığın her bir bıçak darbesi sana gerçekleri hatırlatıyor. Kısa saçlarını yakıyorlar aynı ruhunu yaktıkları gibi. Bıçak darbeleri bedenine geliyor. Bedeninide parçalamaya çalışıyorlar aynı ruhunu parçaladıkları gibi. Bedenin yere düşüyor. Ölü ruhun bedeninin önüne çöküyor. Ellerinde en sevdiğin güller var. Ölü ruhun sana hatırlatmak istercesine gülün beyaz yapraklarını kanınla kırmızıya boyuyor. Gül yaprakları kırmızıya dönerken bir gözyaşı düşüyor boyanmış güllere. 

Oturduğum koltukta gerinip gözlerimi ellerimden çektim ve yan tarafımdaki uçağın camına baktım. İstesem geri dönebilirim biliyordum ancak bir yanım beni ona iterken bir yanım uzaklaşmak için çırpınıyordu. Uçak henüz kalkmamıştı ancak ben şimdiden neyi isteyip istemediğimi bilmiyordum. Ondan uzaklaşarak doğru mu yapıyordum? Emin değilim. Belkide biraz uzaklaşmak iyi olurdu. Sıkıntıyla göz kapaklarımı kapatıp ofladım. Türkiye'ye dönmeyi hiçbir zaman sevmemiştim. Ama bu sefer orayı sevmemem için bir sürü neden vardı. İçimdeki sıkıntı ve stres hızlanan kalp atışlarımla kendini belli ediyordu. 

Yapılan anons sesiyle yutkunup ellerimi yumruk haline getirdim ve sıkmaya başladım. Yanımda oturan kadının gözleri kısa bir süreliğine bana kaydı ama tekrar önüne döndü. Sanki benden rahatsız olmuşçasına oturduğu yerde benden olabildiğince uzaklaştı. Kadının anlamsız hareketlerine göz devirip montumun cebinden kulaklıklarımı çıkardım ve kulağıma geçirdim. Telefonumdan rastgele bir çalma listesi açtım. Anonslar bittiğinde uçak yavaşça kalktı ve yükselmeye başladı. Hostesler yiyecek dağıtımına başlamıştı. Kendime atıştırmalık bir şeyler aldığımda kulağıma dolan pop sesiyle yüzümü buruşturdum ve 50'lerden bir rock and roll parçası açtım. 

Kesinlikle günümüzde kaliteli parçalar yoktu. Müzik her geçen gün başka bir noktaya evriliyordu ancak ben bu 'yeni tarz' müziği sevmiyordum. İçinde edebi bir değer bulamıyordum, ya da kulağa farklı gelen melodiler. Sözleri ise daha da kötüleşmişti. Artık herkes kendini üstün gördüğü, sevdiği insanı aşağıladığı, içinde bolca küfür olan sözler vardı ve insanlar buna güzel söz ya da sanat diyordu. Sanat kesinlikle bu değildi. Melodiler her geçen gün kaybolsada sözler daha da berbat bir hale gelmişti. 

Kendimi şarkıyla beraber hayallere bırakırken Los Angeles'a son bir kez daha baktım ölüm taşıyan gözlerimle.

•••

Uyumsuz Hayaller | Cameron MonaghanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin