αυταπάτες

97 11 52
                                    

•••BÖLÜM YİRMİ ALTI: SANRILAR

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•••
BÖLÜM YİRMİ ALTI: SANRILAR

Sevinç, ne kadar uzak bir kelime? Ne kadar uzak bir duygu... Boş bakışlar, boş gülümsemeler, sahte sevgiler, işte bu sensin. Sen bir sahtesin, tamamiyle sahte. Mezarların üstünde kuruyan çiçekler gibisin, toprağın altında yatan sahte yaşanmışlıklar gibi. Sen, sadece sahte olmadığına inanıyorsun, kendini kandırıyorsun. Ölüm senin için geldiğinde anlarsın belki. Çok geç olacak. Bir, iki, üç... Bir silah namlusu var gözlerinin tam önünde. Tetik çoktan çekilmiş, sen sadece o anda kalmışsın. Gözlerin sabitlenmiş, yere yığılan bedeninin aksine gözlerin hala orada. Neden? Düşler aynasının karşısına geçmişsin, çok geç. Sen sahtesin. 

Üstüme bol gelen kıyafetleri giydiğimde dışarıdaki yağmur yavaş yavaş sakinlemişti. Islak saçlarım enseme yapışırken, burnumu hayatımda kokladığım en güzel koku doldurdu. Tüm çiçeklerden, tüm parfümlerden çok daha güzel bir koku. Onun kokusu. Bu içimde daha da ağlama isteği yaratıyordu, ama aynı zamanda şu an dünyanın en huzurlu insanıydım. Bu koku tarif edilemezdi. Sanki tüm güzel varlıklar bir araya gelmiş ve onun kutsal kokusunu oluşturmuştu. Dünyada başka böyle bir koku yoktu sanki, sadece ona özeldi. Sanki tüm güzel şey onu oluşturan bir parçaydı. 

Tıklatılan kapıyla gereksiz oyalandığımı anlayıp ıslak kıyafetlerimi elime aldım. "Giyindin mi?" diye sordu kapının arkasından Cameron. "Evet." dedim boğuk sesimle. Yavaşça kapıyı açıp odaya girdiğinde elindeki saç kurutma makinesini bana doğru uzattı ve "İster misin?" diye sordu. "Evet, teşekkürler." dedim ve elindeki saç kurutma makinesini aldım. "Banyo alt katta." Belli belirsiz bir şeyler mırıldanıp alt kata doğru indim. 

Banyoyu bulduğumda içeri girip saç kurutma makinesini fişe taktım ve çalıştırdım. Saç kuruma makinesinin çıkardığı cızırtı kulaklarımı tırmalıyordu. Makineyle işim bitince yan tarafa koydum ve kabaran saçlarıma baktım. Gerçekten de marula benziyordu. Islak kıyafetlerimi çabuk kuruması için kalorifere koydum ve banyodan çıktım. Geniş salona girdiğimde sırtını büyük kalorifere yaslayarak oturan Cameron'ı gördüm. Yavaş adımlarla yanına geldim ve onun gibi yere oturup sırtımı kalorifere yasladım. 

Elindeki bardağı bana doğru uzattı. Bardağı elime alınca burnuma keskin ve güzel bir koku doldu. "Ihlamur." dedi. Sıcak çaydan bir yudum alıp başımı geriye doğru yasladım. "Eskiden, Orta Avrupa köylerinde ıhlamur ağacının olduğu yerler buluşma noktası kabul edilirmiş. Mayıs başında olan dans festivalleri ıhlamur ağacının altında yapılırmış ya da köy mahkemeleri. Bu yüzden ıhlamur ağacına mahkeme ağacıda denir aynı zamanda. Germen ve Slav'lar için kutsaldır ıhlamur." dedim. Aynı senin benim için kutsal olduğun gibi.

"Mahkeme ağacı dendiğini durmuştum." dedi. "Keşke şimdide ağaçlar kutsal sayılsa." dedim ve ardından ekledim. "Şu an herkes tüm ağaçları kesiyor ve büyük binaları kutsal sayıp her tarafa gökdelenler dikiyorlar. Bir beton yığını nasıl bir ağaçtan daha kutsal oluyor anlayamıyorum."

Uyumsuz Hayaller | Cameron MonaghanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin