•••
BÖLÜM ON ALTI: AY IŞIĞININ EZGİSİGökyüzüne bakmak ya da gözlerine bakmak. İkiside aynı şey benim için. Bir noel sabahı acı çığlıklarım bütün bir evrende yankılanırken mezarımı kazıyorlar. Gözlerimdeki Aylema'yı sökmek istercesine bakıyorsun bana yeşil gözlerinle. Ruhumu çoktan asmış olan ben, bedenimin sonunu getirmek istiyorum. Kollarımı bedenine sarmak, seni içime çekmek istiyorum. Ve bedeninle katletmek istiyorum bedenimi. Ruhumun bekareti çoktan bozulmuş. Benim ruhum öleli beş yıl oldu. Mezarımı açıyorlar. Bir adam mezarın içine atlıyor. Etrafı kurumuş beyaz güllerle çevrili olan tabutumu çıkarıyorlar gün yüzüne. Etrafta bir Beethoven parçası süzülüyor. Moonlight Sonata'nın melodileri etrafta uçuşurken tabutumun kapağını açıyorlar. Bir sonbahar gecesi doğdum ben, on sekiz yaşımda sıcak bir yaz gecesi öldüm, yirmi üç yaşımda bir kış gecesi havada bir ayaz hakimken tekrar doğdum ben.
Yüzümdeki aptal tebessümle motoruma bindim ve eve doğru sürmeye başladım. Ben bu sabah ilk defa, yaşadığımı hissetmiştim. Kalbimdeki ağırlık her geçen gün daha da artıyordu ancak ben vazgeçmiyordum. Ben vazgeçmek istemiyordum. Artık kimseden vazgeçmek istemiyordum. Bugün üniversiteye gitmeyecektim. O yüzden direk eve gittim.
Eve varınca anahtarla kapıyı açtım ve halen çok üşüdüğüm için direk banyoya girdim. Kıyafetlerimi çıkarıp kirli sepetine attım. Suyu ayarlayıp duşa kabinin içine girdim. Her tarafımı ıslatan su bir sarmaşık misali her tarafımı sararken sıcaklığın tenime verdiği huzur bütün düşüncelerimden kurtulmamı sağlamıştı. Elime döktüğüm şampuanı masaj yaparak saçlarıma sürerken zamanın durmasını diledim o an.
Zaman dursa, su akmasa, yaprak kımıldamasa. Bir ben kalsam hareket eden. Filmlerdeki gibi bir dakikalığına dursa zaman, her an önümde olan yüzünü silsem zihnimden. Yeşil bir nehri anımsatan gözlerinin içine bakma isteğini yok etsen...
Suyu kapatıp duşa kabinden çıktım ve kapıda asılı olan havluyu çıplak bedenime sardım. Kısa, ıslak saçlarımı elimle hafif dağıtarak banyodan çıktım. Mutfağa girip buzdolabını açtım. Bir şişe bira çıkardım ve koltuğa oturdum. Bira şişesinin kapağını açıp kenara koydum. Şişeyi ağzıma götürüp bir yudum aldım ve ağızıma dağılan tatla geriye doğru yaslandım.
•••
Cameron'dan;
Arabayı hızla otoparka park ettim ve kapıyı açıp aşağı indim. Koşarak stüdyonun önüne geldim. İçeri girip beni bekleyenlere mahcup bir bakış attım. John kızgınca konuşmaya başladı. "Bu zamana kadar neredeydin? Saat sekizde burada olman gerekiyordu ama saat dokuza geliyor. Ayrıca senin bu halin ne? Mağara adamları gibi görünüyorsun." dedi üstümü göstererek.
"Hazırlayın şunu."
Shameless'ın premier gecesine üç gün kalmıştı. Bu yüzden bugün stüdyoda son fotoğraf çekimlerini yapacaktık. Dün gece bir aptallık yapıp Alaska'yı Trail Falls Kanyonu'na götürmüştüm. Gece orada uyuya kalmış ve fotoğraf çekimlerine geç kalmıştım. Ancak şu an tek düşündüğüm Lauren'in bu konuyu fazla büyütmemesiydi. Ya da hiç öğrenmemesi. Bir kadın bana giyecek kıyafetler getirdiğinde arkadaki giyinme odasına girdim. Bana verilen lacivert tişörtü ve siyah pantolonu giyip soyunma odasından çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyumsuz Hayaller | Cameron Monaghan
Fanfic(Bir Cameron Monaghan Fanfiction'ı) Ölü ruhların dans ettiği bir sonbahar akşamında, ekilen çiçekler solmuş. Solan çiçekler özlemiş en çok, bir ceset çiçeğiyle değiştirmiş yerini. Göz yaşlarının arasında bir feryat kopmuş, bir insan katletmiş kendin...