•••
BÖLÜM ÜÇ: TİYATRONUN BÜYÜSÜSuyun üstünde yürüyorum. Öyle bir denge var ki, en ufak bir yanlış hareketimde suya düşeceğim sanki. Denizin hırçın dalgaları vuruyor karaya. Gözlerimi kapatıyorum. İyot kokusu yerini çam kokularına bırakıyor. Bir uçurumun hemen kenarında duruyorum. Vazgeç diyor zihnimdeki ses, değmez. Hiç bir şey değmez. Yanağımda bir ıslaklık hissediyorum. "Üzgünüm." diye fısıldıyorum boşluğa. O kadar çok anlam vardı ki bu kelimenin içinde. Yaşanmışlıklar, umutlar, tükenmişlik... "Üzgünüm." diyorum tekrar. "Üzgünüm, sana aşık oldum." İkinci bir damla süzülüyor yanağımdan. Denizin içine düşüyorum. Boğuluyorum. Çırpınıyorum. "Bunu sen istedin." diyorlar. "Kurtulamazsın." Uçurumdan düşüyorum aynı anda. Denge bozuluyor. Ben bozuyorum. Ve ölüyorum.
Sarhoş geçirdiğim bir gecenin ardından dersi kaçırdığımı gördüğümde derin bir iç çekip her tarafı posterle kaplı olan salonumdan geçtim. Buzdolabını açıp bir kahvaltı hazırladım ve bir yandan çayımı yudumlayıp bir yandan kitap okumaya başladım. Dün gece küçük bir sapık gibi eski sevgililerini stalklamıştım.
Ben kimdim ki? Tuhaf kız. Kulaklıklarımı takıp odanın içinde turlamaya başladım. Ve hayal kuruyordum. Kendimi hayallerime teslim ediyorum. Hayallerim benim şeytanlarımdı. Onlara sığınmak ise düpedüz aptallıktı. Şeytanlarıma sarılıyordum. Hiç bırakmayacakmış gibi. Maladaptive daydreaming isimli bir hastalığım vardı.
Altı yaşımdan beri vardı bu hastalık. Hayallerde yaşayan bir deli olduğumu öğrendiğimde on üç yaşımdaydım. Aileme söylediğimde ise on dört. Bu psikolojik rahatsızlığı olan insanlar izlediği dizi, film ya da okuduğu kitaplardan etkilenerek kendilerine daha mutlu olacakları bir hayal dünyası kurup orada yaşarlardı.
İşin tuhaf yanı ise bu hayaller mutlu değil, depresifti. Hayal dünyam sadece beni mutlu olmadığım hayattan çekip beni mutlu etmeyecek başka bir dünyaya sokuyordu. Ancak bu hayallerde beni hayata bağlayan şeyler vardı. Cameron gibi...
Son günlerde onu çok düşünüyordum. Hayallerinin başrolüyle tanışırsan böyle oluyordu sanırım. Bu aralar duygusal olarak berbat durumdaydım. Her zamankinden daha ruhsuz ve üzgündüm. Resmen bir çöküşteydim.
Üçüncü derse girmek için evden çıkıtım ve her zamanki üniversite kapılarından girdim. Ders dinlerken bir yandanda not alıyordum. Joseph ile aynı sınıfta olduğumu daha bugün fark etmiştim. Ders çıkışı her zamanki tablonun önünde durmuştum.
Arkamda ise Joseph belirmişti. "Bu tabloda ne görüyorsun?" Kendimi. İçimde verdiğim yanıtı sesli söylemeye tenezzül etmemiştim. "Bir şeyler içmek ister misin?" diye sordu. "Hayır. Tiyatroya gideceğim."
"Hangi oyun?" "Shakespeare'den Macbeth."
"Kulağa hoş geliyor. Bende gelebilir miyim seninle?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyumsuz Hayaller | Cameron Monaghan
Fanfiction(Bir Cameron Monaghan Fanfiction'ı) Ölü ruhların dans ettiği bir sonbahar akşamında, ekilen çiçekler solmuş. Solan çiçekler özlemiş en çok, bir ceset çiçeğiyle değiştirmiş yerini. Göz yaşlarının arasında bir feryat kopmuş, bir insan katletmiş kendin...