Sabah içeri güneş ışığı girerken mutlulukla uyandım. Allah izin verirse bir işim vardı çünkü.
Hemen üstüme mor bir tişört ve altıma gece mavisi ispanyol paça pantolon geçirdim. Evde daha hiç kimse uyanmamıştı. Bende mutfağa inip kendime salata hazırlamaya başladım.
Domatesleri yıkarken su buz gibiydi. Ama sonra bir anda çok sıcak oldu ve hemen musluğu kapattım.
Bir sorun var herhalde diye düşündüm. Ya da heyecandan olmayan şeyleri görmeye başladım.
Sandalyeye oturup salatayı yemeye başladım. Bu sırada telefonumla Bloom'a acilen kütüphaneye gideceğimi anlatan bir mesaj attım.
Beni göremezse endişelenebilirdi çünkü. Çantamı hazırladım ve artık yola çıkmaya hazırdım.
Ayakkabılarımı giyerken haritalardan kütüphanenin yerini tespit etmeye çalıştım ki buldumda.
Daha sonra caddeye çıktığımda sokağın boş olduğunu hayretle gördüm. Seri adımlarla telefondan bakarak kütüphaneye doğru gitmeye başladım.
Çok uzak olmadığı için bulmam kolay oldu. İçeri girdiğimde aynaya bakarak üstümü başımı düzelttim.
Duvarlardaki yönergeleri takip ederek başvuru odasını buldum. Ama ışık hızıyla hayal kırıklığına uğradım.
Çünkü nereden baksam otuz metrelik bir kuyruk vardı. Bu kadar kişi varken kabul edilmem kesinlikle imkansızdı.
Acaba eve gidip başka iş ilanlarına mı baksam? Ama şimdi buraya kadar geldim ben. Geri gitmek olmaz.
Bende kuyruğa geçip beklemeye başladım. Benim arkamdan başka insanlarda geliyordu. Bir zaman sonra odadan ağlayan bir kız çıktı.
Bu kadar mı kötü davranıyorlardı insanlara? Umarım buraya sevgim bitmeden kuyruk biter.
Bir saat daha bekledikten sonra bacaklarım uyuşmaya ve başım dönmeye başladı. Olduğum yerde sendeledim. Ettiğim kahvaltı pek yeterli gelmemişti ve bundan dolayı tansiyonum düşüyor olmalıydı.
Daha sonra kolumu tutan birini farkettim. Ama başım döndüğü için tam olarak onun kim olduğunu kestiremiyordum.
- İyi misiniz?
- İyiyim, sadece biraz yoruldum o kadar.
- Siz şuradaki koltuklara oturup biraz dinlenin. Ben sizin sıranızı tutarım.
- Teşekkür ederim ama kabul edemem. Bu size haksızlık olur.
- Israr ediyorum lütfen.
- Tamam o zaman.
Kenardaki kırmızı koltuğa oturup pet bardağa su doldurdum. Onu içtiğimde daha iyi hissediyordum kendimi. Ama biraz daha otursam iyi olacak.
Bir zaman sonra uykuya dalmış olmalıyım ki bir el beni dürterek uyandırdı.
Gözlerimi ovuşturduğumda benim sıramı tutan erkek tebessüm ederek bana bakıyordu.
Onun gülüşü cidden bulaşıcı olmalıydı çünkü bende güldüğümü hissedebiliyordum.
- Senin sıran geldi. Bu arada ismini sorabilir miyim? Ama istemiyorsan söylemeyebilirsin.
- Sorun yok. Ben Flora, sizin isminiz ne?
- İsminin hakkını cidden fazlasıyla veriyorsun Flora. Ben Helia.
- Tanıştığıma memnun oldum Helia. Neyse ben kalkayım.
O sırada Riven geldi ve Helia'nın üstüne atladı. Helia ve ben ona kötü bakışlar atarken o pek umursuyor gibi gözükmüyordu.
- Baldız, bakıyorum bizim buz prensi Helia'yı konuşturmayı başarmışsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dansçı 🧚🏻♀️Flora+Helia🧚🏻♀️ (Tamamlandı)
Fanfiction🧚🏻♀️Sihirli kanatlar serisinin ilk kitabıdır.🧚🏻♀️ İlk kısım: Dansçı ( tamamlandı ) İkinci kısım: Bağlı kalpler ( tamamlandı ) 💃🏽🧚🏽♀️DANSÇI🧚🏽♀️💃🏽 Dalgaların gücüyle kutsanmış olan o kraliçe İntikam için en yakın ar...