⚜️Bölüm 30 - "Sana Ait"⚜️

825 53 63
                                    

"Post Tenebras Lux."

⚜️⚜️⚜️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⚜️⚜️⚜️

1 Sene Önce - Calabar

Lauron Beyazkaya Sarayı'nın doğu kanadındaki küçük kütüphanede tek başınaydı. Bulunduğu yer, tüm soylu saray sakinlerine hizmet veren ana kütüphanenin yanında oldukça önemsizdi. Orta büyüklükte odanın çevresini saran yüksek duvarlar raflarla çevrelenmişti. Sağ tarafta olanın önünde en üst rafa kadar ulaşan ahşap ve tozlu bir merdiven duruyordu. Kapının karşısında kalan iki pencerenin önünde meşe ağacından yapılmış, ne büyük ne de küçük diyebileceği orta halli bir masa duruyordu. Lauron, pek ziyaretçisi olmayan kütüphaneye yardımcısı Rufus ile gelmişti. Adama masanın tozunu aldırmış, sonrasında ise elma kurusundan demlenen çayını istemişti.

O gün, Alita ile planlanan evliliği hakkında konuşacaklardı. Kral Hagen ve Lord Gustav öğrencisinin Güneykapı ve Drindall dükü olan Alva Hallstein'ın oğullarından biri ile evlenmesine karar vermişlerdi. Bu kimsenin şaşırmadığı bir durumdu, Alita yirmi beş yaşına girmişti ve kraliyet ailesine mensuptu. Soylu kadınların çoğuna bakıldığında evlendirilmesi için geç bile kalınmıştı. Ailesinin geleceğinde sahip olduğu rolden ötürü evleneceği adamı titizlikle seçmeleri gerekiyordu. Alita sıradan bir kadın değildi, gün geldiğinde, tüm koşullar hazır olduğunda Hénec'e yürüyecek ordunun başında ağabeyi Kral Hagen'a rehberlik etmesi bekleniyordu. Durum böyleyken, evlendiği adamın itaatkâr ve yönetilebilir olması gerekliydi. Bu durumu açıkça konuşmasalar bile, Lauron aksinin mümkün olacağını sanmıyordu.

Buharı tüten çayını usulca içmiş, yanında getirdiği kitabından birkaç sayfa okumuştu. Alita'nın gelmeyeceğini anladığında, ayağa kalkıp rafları gezerek dizili kitaplara göz gezdirmişti. Bekleyişinin üzerinden bir hayli zaman geçtikten sonra, tek kanadı olan ahşap kapı çalınarak yavaşça aralanmıştı.

"Özür dilerim, beklettim."

Başını eğmiş, tozlu raftan eline aldığı kitabı inceleyen Lauron mavi gözlerini kaldırdığında Alita ile karşılaşmıştı. Üzerine, krem rengi işlemeleri olan koyu mavi bir elbise giymişti. Belini sarmasına rağmen aşağı indikçe bollaşıyordu, etekleri ve dirseğinin biraz aşağında olan kolları uçuş uçuştu. Siyah saçlarını tepeden başlayarak ördürmüş, aralarını ise küçük incilerle süslemişti. Her zamankinin aksine herhangi bir takı ya da taç takmamıştı.

"Önemli değil, gel lütfen."

Kulpunu kavradığı kapıyı yavaşça örten Alita inatla bakışlarını üzerine çevirmiyordu. Güneş ışığının pencereden süzülmesi ile daha da belirgin hale gelen, havadaki toz taneleri onu rahatsız etmişti. Memnuniyetsizce etrafını izledikten sonra parmak uçlarıyla elbisenin eteğini kavramıştı. Masaya doğru ilerleyip sandalyesini çekerek oturduğunda, Lauron hala olduğu yerde belli belirsiz gülerek Alita'yı izliyordu. Onu bilerek saatlerce beklettiğinin farkındaydı, huysuzluğu sadece o güne ait bir durum değildi. Üç hafta önce, doğum gününü Tabassa'da, ailesi ile geçirmek istediğini söylediğinde Alita deyim yerindeyse ayağının üstüne kalkarak karşı çıkmıştı. İlk anda tepkisi fevri olsa da konuşmaları sonrasında yatışarak uysal bir şekilde gitmemesini istemişti. Yanında kalmasını istemesinde geçerli bir bahanesi yoktu, ortaya tek bir mantıklı sebep sunamıyordu. Buna rağmen, onu göndermemek için ısrar ettiğinde Lauron annesinin artık onu endişelendirecek kadar yaşlandığını, uzun zamandır ailesini görmediğini anlatmıştı. Sonunda, büyük bir gönülsüzlükle de olsa ziyaretine razı gelmişti. İlk günlerde yüzünü assa dahi açıkça tavır göstermemişti fakat yolculuk zamanı yaklaştıkça hiç olmadığı kadar huysuz davranmaya başlamıştı.

KuzguniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin