⚜️Bölüm 3 - "Kimse Bizi Bilmiyor"⚜️

1.5K 114 158
                                    

"In girum imus nocte et consumimur igni."

⚜️⚜️⚜️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⚜️⚜️⚜️

"Daha ne kadar bekleyeceğiz? Bu şey gereğinden fazla uzadı."

Büyük yemek masasında ona ait olan yere oturmuş, iri kahverengi gözleri ile etrafı izleyen Helma, kocasının annesi Brenna'nın sözlerine herhangi bir karşılık vermemişti. Akşam yemeği için Hagen ve kız kardeşi Alita'yı bekliyorlardı. Sarayda iken, birlikte yemek masasına oturmak gibi bir adetleri yoktu, sadece Waldorf ailesinin kutsal kabul ettiği Salı günleri birleşiyorlardı. Fakat Duviel'e geldikleri günden beri, Hagen hem kahvaltı hem de akşam yemeğinde şatonun büyük salonunda birlikte olmalarını istemişti. Buyruk ondan çıktığında, kimse karşı gelemiyordu.

O an, masanın etrafında dört kişilerdi; Brenna, Ivar, Igor ve o. Kocası Hagen'a ait, süslü ve büyük sandalye boştu, sağ yanı ise kız kardeşi Alita'ya aitti ve o da ortada yoktu. Yemek vaktinden iki ya da üç saat önce, Alita ağabeyinin huzuruna çıkmış ve konuşulması gereken önemli bir mesele olduğunu söylemişti. Bununla birlikte Helma ikisini yalnız bırakmıştı. O bahçede dolaşıp yürüyüş yapmış, şahsına tahsis edilen odada nakışına devam etmişti. Fakat aradan geçen zamana rağmen iki kardeş hala ortada yoktu.

"Çocuklarını bizlerden daha iyi tanıyorsun Brenna, o ikisinin her zaman konuşacak önemli meseleleri vardır."

"Haklısın Igor, çocuklarımı tanıyorum. İkisi kafa kafaya verip ne zaman kendilerini bir odaya kilitleseler altından bir şeyler çıkıyor."

Brenna'nın sözleri ikizleri güldürmüştü, Helma ise sadece tebessüm etmişti. Bebeğim doğduğunda ben de onlardan birine sahip olacağım diye düşündü, bir Waldorf'a. Babasının onu Reneen'den alıp o zamanlar Prens Hagen olarak bilinen kocası ile evlendirmek için başkent Calabar'a getirmesinin üzerinden dört yıl geçmişti. Helma, adamı ilk gördüğü anı asla unutamıyordu; baştan aşağı simsiyah bir takım giymiş, kürkle süslenmiş yakasına ise parlak taşlarla bezeli bir zincir takmıştı. Beyaz teni pürüzsüzdü, yüzünde, zarif gülümsemesi ile birlikte ortaya çıkan iki gamzesi vardı. Kısa tuttuğu siyah saçlarını özenle taramıştı, parlak mavi gözleri adeta ruhunu görüyormuşçasına derine iniyordu. Nutkunun tutulduğunu hissetmişti. Aklından geçen ilk düşünüce ona layık olmadığıydı. Hagen, etrafına büyülü bir aura bırakıyordu ve Helma onunla karşılaştığı ilk anda tesirine girmişti.

Evlilikleri duygu yoğunluğu ile ortaya çıkmamıştı, bilakis politik bir sözleşmenin meyvesiydi. Bu yüzden, Helma Hagen'ın ona karşı herhangi bir hissi olmadığını bilerek adamın karısı olmayı kabul etmişti. Kaderin onun için çizdiği yola sıklıkla şaşırıyordu. Babası Harvey Dúpont taht için dört yıl boyunca düşmanı olarak gördüğü Adon Waldorf'a karşı savaşmıştı. Muhaberelerin birinde esir olarak aldığı, Waldorflar'ın en büyük oğlu Magnus'u başını ezerek öldürmüştü. Tüm bunlar olurken Reneen'deki kalelerinde olan Helma, bir gün bu iki aile arasında barış olacağını asla düşünmezdi. Birisi gelip, babasının eline kanlarını bulaştırdığı Waldorf Hanesine girip onların kraliçesi olacağını söylese kahkahalar atarak karşılık verir, inanmazdı. Fakat o an, karnında taşıdığı çocuğu ile birlikte kralın masasında karısı olarak oturuyordu.

KuzguniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin