"Mater semper certa est."
⚜️⚜️⚜️
4 Sene Önce – Duviel
Ivar, kuzeni Alita ile birlikte tepesine deri gerilmiş, aile armalarını taşıyan kayıkla Duviel'in şöhreti tüm ülkeye yayılan kanalları içinde ilerliyordu. Yağmurun kokusu, şehre hâkim olan rutubete ve tuzlu kokuya karışmıştı. Sabah gün doğumuyla başlayan yağmur gün içinde sakinleşse dahi dinmek nedir bilmemişti. Bu kasvetli havaya, neredeyse doğduğu günden beri alışkındı. Yine de, son birkaç gündür ruhu öylesine daralmıştı ki güneşi bulutların arasından da olsa görmek için dahi adeta can atıyordu.
O kayığın pruvasına çıkmışken, Alita birkaç adım arkasında duruyordu. Eski günlerde, bu kısa yolculuklarında dahi sonunu bir türlü getiremedikleri sohbetlerinden birine koyulurlardı. Fakat ikisinin başına da adeta bir yıldırım gibi düşen felaketten sonra, aralarına ikisinin de karşı koymaya çekindiği bir mesafe girmişti. Ivar, Alita'ya karşı öfkeli değildi ya da kin beslemiyordu. Olanların sorumlusu, onları birbirine yakıştıran aileleriydi. Fakat Alita, başkentten getirildiği günden beri adeta ruhu çekilmiş gibi duruyordu. Tanıdığı, uçarı, ne yapacağı belli olmayan neşeli genç kız adeta bir hayalete dönüşmüştü. Alita'dan geriye sadece mağrur bir prenses kalmıştı. Bu haliyle ona yaklaşmaya çekiniyordu. Bu durum sadece ona özgü de değildi, hocası Amadeus haricinde kimse yanına yaklaşamıyordu.
O gün, kahvaltıdan sonra Alita onu görmek istediğinde altından bir şeyler çıkacağını tahmin etmişti. Kuzeni, ünü ülke sınırlarını aşan kâhin Eponilé'i görmek istiyordu. Bunu önce Amadeus'a söylemiş, adam şiddetle karşı çıkınca onun yanını bulmuştu. Ivar, tekinsiz sözlerini hala rahatlıkla işitebiliyordu; eğer kendime güvensem, tek başıma giderdim, zavallı kadına zarar vermekten korkuyorum.
Ivar, bu teklifi ilk duyduğunda tıpkı Amadeus gibi karşı çıkmıştı. Fakat Alita, eğer biri ona refakat etmezse tek başına gideceğini söylemişti. Bu noktada, ortada pek de seçenek olmadığını görmüştü. Alita, eğer kâhine tek başına gider ve hoşuna gitmeyen şeyler duyup yaşlı kadının canına kıyarsa bu önünü almakta zorlanacakları bir skandal olurdu.
Sıkıntıyla içini çekerek omzunun üzerinden arkasına baktı. Alita, kıyığın işlemeli oyuntusunda oturuyordu. Rıhtıma yaklaştıklarında, ilk önce muhafızları ıslak basamakları çıkmış, sonrasında ise onlara yardım etmişlerdi. Nispeten tenha olan caddeye ilk adımlarını attıklarında, ikisi de üzerlerindeki siyah pelerinlerin başlıklarını takmışlardı. Yağmurun altında, yürüyüşleri pek uzun sürmemişti. Dar bir sokağa saptıklarında, kenarlarından henüz yakılmamış fenerler sarkan iki katlı taş evin ahşap kapısı önünde durmuşlardı. Muhafızları onlar için kapıyı çaldığında, oldukça yaşlı bir adam yerlere kadar eğilerek onları selamlamıştı. Ivar, Alita ile birlikte, küçük bir süs havuzunun olduğu, birkaç koyun ve keçinin etrafta dolaştığı küçük avludan yaşlı adamın rehberliğinde geçip taş binaya girmişti. Etrafa yayılan ağır tütsü kokusunu rahatça alabiliyordu. Kapının aksine, evin içerisindeki kandiller yakılmıştı. Turuncu, sıcak ateş etraflarındaki loş karanlığı kırıyorken, birlikte merdivenleri çıkıp ikinci kata ait küçük hole gelmişlerdi. Refakatçileri, karşılarına çıkan üç ahşap kapıdan çift kanatlı olana yaklaşmıştı. Henüz çalmasına gerek kalmadan, ince bir kadın sesi müsait olduğunu, girilebileceğini söylemişti. Bununla birlikte, ziyaretine geldikleri Kâhin Eponilé'in kocası onlar için odanın kapısını aralayarak birkaç adım geriye çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzguni
Historical FictionPrenses Alita Waldorf, Kral Hagen'ın hayatta kalan tek kardeşidir. Toplumun ondan beklentisinin aksine, hayır işleri ilgilenip çocuk doğurmak yerine siyasetin içinde olan prenses yirmi beş yaşına geldiğinde ağabeyi Kral Hagen onu uygun bir soylu ile...