"Ducunt volentem fata,nolentem trahunt."⚜️⚜️⚜️
Beyazkaya Sarayı, ihtişamlı mermer duvarların arasında adeta acıyla inleyen çanların ardından büyük bir sessizliğe gömülmüştü. Durmak bilmeyen bir çarka benzeyen saray düzeni bir anlığına durmuştu. Kralın öldüğü haberi adeta bulduğu her bir delikten sızan su gibi etrafa yayılıyordu. Tüm başkent, saraydan yükselen çanlarla birlikte sokaklara dökülmüştü. Herkes birbirine ne olduğunu sorarken, kralın ölüm haberi saray ulakları ile birlikte şehrin belli bölgelerinde duyurulmuştu. İnsanlar haberi duyduklarında kısa bir an genç kralın ölümüne üzülmüşlerdi. Arkasında bıraktığı tahtın akıbeti onları duydukları üzüntüden daha büyük bir merak ve endişeye sürüklemişti.
Saraya ve tüm başkente hüzünlü bir endişe çökmüşken, Victor, Alita ve Lord Gustav ile birlikte sarayın mahzenindeki soğuk bir odanın içerisindeydi. Gün batmak üzereydi fakat bulundukları yerde herhangi bir pencere yoktu, toprağın altındaydılar. Etraflarını duvara sabitlenmiş meşaleler aydınlatıyordu. Duvar diplerine, hem dini ritüeli tamamlamak için hem de yayılan rutubet kokusunu bastırmak için tütsüler yakılmıştı. Bulundukları oda, sarayın geneline göre oldukça serindi. Bu yüzden vakit henüz öğleyi geçmişken ölen kralın naaşı buraya taşınmıştı. O an, karşılarında yükseltilmiş, soğuk mermerin üzerinde uzanıyordu. Başında Skurk inancına mensup, gözlerine mil çekilmiş, siyah cübbeli bir rahip vardı. Mahzene taşındığında, yüzünde ve boynunda kan izleri hala duruyordu. O an, ellerini önünde birleştirmiş, adeta krala gözcülük eden rahip yanındaki birkaç arkadaşı ile adamın vücudunu soğuk su ile yıkayıp etrafında tütsü gezdirerek Victor'un tek bir kelimesini dahi anlamadığı Hénic dilinde dualar ettikten sonra vücuduna tuz serpmişlerdi. Ritüeli tamamladıklarında, ölen krala en ince kıyafetlerini giydirip soğuk mermere uzanmasını sağlamışlardı. Sürece dâhil olan dört rahip adeta adam yaşıyormuşçasına ellerini önlerinde birleştirip selam verdikten sonra odayı terk etmişti. Bir tanesi ise nöbet tutarcasına Hagen'ın başından ayrılmıyordu.
Victor, kralın öldüğü haberini Alois'in yanından çıktıktan sonra işitmişti. Odasında, evraklarının arasında adeta kaybolmuşken onun için çalışan adamlardan biri yanına gelip kralın öldüğünü söylemişti. Bununla birlikte olduğu yerden kalkıp olan biteni öğrenmek için Lord Gustav'ın yanına gidiyorken saray bir anda çan sesleri ile yankılanmaya başlamıştı. Victor Kral Hagen'ın hasta olduğunu ve iyiye gitmediğini biliyordu, yine de ölümünü beklediği söylemezdi. Çanların sesi adeta bir çığlık gibi kulağını tırmalamıştı. Göğsünü kaplayan huzursuzlukla krala ait olan daireye gittiğinde, içeri kabul edilmese dahi muhafızlardan aldığı haberle birlikte onu derin bir hüzne sürükleyen gerçekle yüzleşmişti; Kral Hagen hasta yatağında son nefesini vererek buz mavisi gözlerini sonsuza dek kapatmıştı.
Yaşanılan acı oldukça büyüktü. Kral Hagen genç yaşta, hiçbir rahatsızlığı yokken bir anda sebebi bilinemeyen bir hastalığa tutularak acı içinde ölmüştü. Bu karanlık haberin herkesin üzerinde gösterdiği etki farklıydı. Karnında ölen kralın çocuğunu taşıyan Kraliçe Helma'nın acı haberi aldığında adeta dili tutulmuştu, bir an sonrasında ise yere yığılarak bayılmıştı. Gözlerini açsa dahi kendinde olmadığı söyleniyordu. Bir oğlunu daha genç yaşta ve oldukça acı bir şekilde kaybeden Ana Kraliçe Brenna ise derin bir sessizliğe gömülmüştü. Sessizce ağlamak dışında herhangi bir tepki vermiyordu, bakışları sahip olduğu dengeyi kaybetmişti. Magnus'un acısı ile birlikte iç dünyası allak bullak olmuşken, herkes Hagen'ın ölümünün onu tamamen alt üst etmesinden korkuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzguni
Historical FictionPrenses Alita Waldorf, Kral Hagen'ın hayatta kalan tek kardeşidir. Toplumun ondan beklentisinin aksine, hayır işleri ilgilenip çocuk doğurmak yerine siyasetin içinde olan prenses yirmi beş yaşına geldiğinde ağabeyi Kral Hagen onu uygun bir soylu ile...