"Oculos habent et non videbunt."⚜️⚜️⚜️
İki Ay Sonra – Beyazkaya Sarayı / Calabar
"Sevgili Alita, lütfen şahsi algılama fakat bu süreçte düğünlerden ne kadar nefret ettiğimi bir kez daha fark ettim. Sarayın her köşesinde dalkavukluk etmek için adeta hazırda bekleyen kıymetli lordlarımızdan biri saklanıyor. Günlerce aç, susuz at sürmek bu sahtekârları dinlemekten daha kolay."
Lord Gustav Waldorf, tek düze sesi ile söylendikten sonra şarabını usulca içmiş, arkasında bekleyen hizmetçisine gelmesini işaret ederek uzattığı cam bardağını tekrar doldurtmuştu. Misafirlerini kabul ettiği, görüşmelerini yaptığı ve sıklıkla devlet meseleleri ile uğraştığı çalışma odasının küçük balkonunda bu kez yeğeni Alita ile karşılıklı oturuyordu. Bulutsuz gökyüzünde güneş yavaşça kaybolmaya başlamış, ufuk çizgisi kızıla dönmüştü. Alita'nın mavi gözleri gökyüzündeydi. Sözleriyle birlikte belli belirsiz gülmüştü.
"İkiyüzlülükten hoşlanmıyorsun."
"Onları kendi aralarında fısıldayarak konuştukları şeyler için suçlayamam. Yine de, kulağıma gelen şeylerden sonra gülümseyerek karşımda eğilmeleri sadece midemi bulandırıyor."
"Neyse ki bizim hakkımızda ne düşündükleri pek de önemli değil."
Alita gözlerini üzerine çevirdiğinde, kadehini ona doğru uzanıp gülümsemişti. Birbirine değen iki camın çıkardığı tiz ses kısa bir an, toprak saksılara ekilmiş çiçeklerle süslü balkonda yankılamıştı. Gustav, Alita'nın sözlerine katılmayı canı gönülden isterdi. Fakat o, insanların fısıltılarının nelere mal olabileceğini görmüştü. Gücün kaynağı ne olursa olsun, tek bir hedefe kitlenen topluluğun her zaman tehlikeli olabileceği inancındaydı. Yeğenini bunu ön göremediği için suçlamıyordu. Alita ölen kralın kızı, tahttaki kralın kız kardeşiydi, bir prensesti. Waldorf soyunun kıymet gördüğü zamanın içinde var olmuştu. Gustav, kendi dillerini insanların içinde konuşmanın yasak olduğu zamanları hatırlıyordu. Irkları hiçbir zaman içinde bulundukları topluma denk değildi, yine de büyükleri onlara oynadıkları arı kovanına çomak sokmanın tehlikelerini anlatmıştı.
"Alois için ne diyorsun? Özür dilerim, seninle baş başa konuşma fırsatım olmadı."
Gustav, Alita'nın sorusu ile birlikte düşüncelerinden sıyrılmıştı. Elindeki cam kadehi oturdukları sandalyelerin arasında kalan sedef kakmalı sehpaya bırakarak ona doğru dönmüştü.
"İyi görünümlü bir hovarda olduğunu duydum. Evli ya da bekâr gözetmeden kadınları baştan çıkardığı söyleniyor. Umarım seni başka yetenekleri ile cezbetmiştir."
Alita kıkırdayarak arkasına yaslanmıştı. Gustav, yeğenini bu kadar neşeli gördüğü başka bir an hatırlamıyordu. Duviel'den döndüğünden beri Alita farklı bir ışıkla parlamaya başlamıştı. Gerçekten âşık olmuş olabilir mi? diye düşünmeden edemedi. Bunun Alita'nın doğasına uygun olmadığını bilse de, her zaman aklı başında hareket eden genç kadının birlikte aldıkları kararın dışına çıkması için başka sebep göremiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzguni
Historical FictionPrenses Alita Waldorf, Kral Hagen'ın hayatta kalan tek kardeşidir. Toplumun ondan beklentisinin aksine, hayır işleri ilgilenip çocuk doğurmak yerine siyasetin içinde olan prenses yirmi beş yaşına geldiğinde ağabeyi Kral Hagen onu uygun bir soylu ile...