⚜️Bölüm 13 -"Çanlar"⚜️

623 86 66
                                    


⚜️"Aut Caesar, aut nihil."⚜️

⚜️ ⚜️ ⚜️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⚜️ ⚜️ ⚜️

"Bugün kendini nasıl hissediyorsun ?"

     Helma, kocası Hagen ile birlikte ona ait olan dairenin balkonunda oturuyordu. O sabah, içinde garip korkuyla uyanmış ve hazırlanmasıyla birlikte adamın yanını bulmuştu. Son birkaç gündür ne Brenna, ne Gustav ne de başka birinin sözüne kulak asmıyordu. Hagen'ı görmek konusunda hiç olmadığı kadar ısrarcıydı.

      Yanı başındaki adamın altında iri, siyah halkalar olan solgun gözleri üzerine dönmüştü. Helma, onu ilk gördüğü günü tüm ayrıntıları ile hatırlıyordu. Gökyüzünü andıran mavi gözleri, aydınlık yüzü, siyah, parlak saçları, gülümsemesiyle birlikte beliren gamzeleri; güzelliği onu adeta kahretmişti. Birlikte geçirdikleri zaman boyunca böylesi bir adama layık olmadığını düşünmüştü. Hagen öylesine parlak ve mükemmeldi ki kendini yanına yakıştıramıyordu. Onun gün ve gün solduğunu görmek hayatı boyunca tecrübe ettiği en büyük işkenceydi.

"Daha iyiyim. Hekimler de iyiye gittiğimi söylüyor, yakında tamamen eski halime döneceğim."

"Bu hastalığın sebebini buldular mı peki? Dilim varmıyor fakat biri seni zehirlemiş olabilir mi ?"

"Böyle bir ihtimale inanmak istemiyorum, şu aralar hastalanıp ölmem kimsenin pek işine yaramıyor."

     Helma içini çekerek yavaşça başını salladı. Hagen'ın aksine, dillendirmekten çekinse dahi ölümü işine yarayacak bir isim biliyordu; Alita. Bu ihtimal uzun bir süredir zihnindeydi. Düşünüp kendi kendine olasılıkları sıralıyordu. Hagen hastalandığında prenses yanı başındaydı, dehşete düşmüş bir halde ardı ardına emirler yağdırmış, sonrasında ise adeta sorumlu oymuşçasına üzerine yürümüştü. Tüm bunlar üzerindeki şüpheyi azaltsa dahi Helma, Alita'nın gizli amacını saklamak adına oyun oynayabileceğini düşünüyordu.

     Oturdukları divanda arkasına yaslanarak elini iri karnının üzerine yerleştirmişti. Bütün umudunu kendi içinde taşıyordu. Babasına yolladığı gizli mektuba henüz herhangi bir karşılık almamıştı. Tedbir amaçlı cevap vermediğini düşünüyordu, en kısa zamanda Calabar'a geldiğini görmek ona büyük bir rahatlık verecekti.

     Hagen'ın donuklaşan gözleri önlerine uzanan şehrin manzarasında kaybolurken uzanıp usulca elini kavramıştı. Teninin soğukluğuna alışkın olsa dahi o an parmak uçlarına yayılan his ürpermesine yol açmıştı. Adamın elleri buz tutmuş gibiydi, derisi adeta şeffaflaşmıştı, damarları bir ağacın mor dalları gibi kendini gösteriyordu.

     Endişesini belli etmemek istercesine gülümsedi, parmaklarını canını yakmaktan korkarcasına dikkatle kavramıştı. İri, kahverengi gözlerinin dolmaması için tüm gücünü harcıyordu.

KuzguniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin