⚜️Bölüm 25 - "Işığın Gölgesinde"⚜️

720 64 81
                                    

"Errare humanum est,perseverare diabolicum."

⚜️ ⚜️ ⚜️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⚜️ ⚜️ ⚜️

Küçük ve oldukça gösterişsiz bir at arabası ile başkentin sokaklarında ilerleyen Saline, ıslanan küçük camdan dışarıya izliyordu. Son bir haftadır yağmur hızını kesmeden yağmaya devam etmişti. Dışarı çıkmak zorunda olan insanlar üzerlerine Karaburun'da görmeye alışkın olduğu başlıklı pelerinler giyiyorlardı. Her biri koşuşturarak yağmurdan kaçıyor, kaçamayanlar ise taştan yapılan evlerin korunak sağlayan cumbalarına ya da kiremitten örülen sundurmaların altına sığınıyorlardı. Başkent yaz mevsiminde böylesi bir yağmura alışkın değildi, Karaburun hariç ülkenin hiçbir bölgesi yazları böylesine sık yağış almazdı.

     Yağmurun gün boyu aralıklarla yağması sel felaketinin önüne geçmişti. Fakat tarlaların, ekip biçilen bağ ve bahçelerin durumu gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Yağmur, olgunlaşan ekinin biçilip depolanmasını zorlaştırmış, tarladakileri ise yere sermişti. Daha birkaç gün önce, tek başına yaşadığı evinin eksikleri için pazar yerine çıktığında tezgâh başında konuşan birkaç adamın harap olan üzüm bağlarından bahsettiklerini işitmişti. Yağmur tek başına bağdan, bahçeden çıkacak ürünün canını okuyorken rüzgâr gücüne güç katıyordu.

     İçini çekerek günlerdir sıklıkla olduğu gibi yağmurun bir önce durması için dua ediyorken, kiremit sundurmaların birinin altında kendisiyle yaşıt bir kadın görmüştü. Bir iskemlenin üzerinde oturuyordu, üzerinde kalın, yün ve geniş bir şal vardı. Kucağında, üç ya da dört yaşında gözüken oğlunu göğsüne yaslayarak şalına sarıp sarmalamıştı. Bir eli ile onu sıkı sıkıya tutarken diğer elini açarak insanlardan yardım dileniyordu. Her yeri saran çamur yırtık ayakkabılarından yamalı elbisesinin uçlarına kadar işlemişti. Saline, yağmurun dinmesini en çok da bu çaresiz insanlar için istiyordu. Pazarda yağmur ile birlikte ekmekten meyveye kadar her şeyin fiyatı artmıştı. Elinde taş çatlasın üç gümüşlük olan bu kadının ne yiyip ne içebileceğini düşündüğünde içi ezilmişti. Kendini o kadının yerine koyamasa dahi kucağındaki çocuğun ne hissettiğini gayet iyi biliyordu. Walut'ta, tıpkı o gün olduğu gibi bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında aç gezdiği günler aklına gelmişti. Anneleri, en küçük kardeşlerini göğsüne sarıp kız kardeşi ile onun elini tutarak pazar meydanının yakınlarında dilenmek avucunu açardı. Bazıları sadece acıyarak bakar, bazıları gördüğü genç kadında olduğu gibi alışverişlerinden artan gümüşlükleri avucuna bırakır, bazıları ise ekmek ve meyve verirdi. Saline, küçük bir çocukken meyveyi altından ya da gümüşten daha değerli bulurdu. Bir keresinde, pazar yerinden dönen bir adam onlara torbasından iki elma vermişti. Kesecek bir bıçakları olmadığı için anneleri elmalardan birini duvara vurarak kardeşi Adeliné ile paylaşabilmesi için ikiye bölmüştü. Saline elmasının yarısı o gün parça parça yemiş, kalan kısmını yıkadığı mendiline sarıp ertesi güne saklamıştı. Torbasından elma çıkaran o yaşlı adam, onun gözünde bir azize dönüşmüştü.

KuzguniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin