9.{GECELİK}

400 33 38
                                    

Merhaba sevgili okurlarım♡♡♡

Keyifli okumalar...

●●●

Huysuz mırıltılar eşliğinde gözlerimi açarken ne gördüğümü, daha doğrusu göremediğimi bilmiyordum.  Saniyeler geçerken beni uyandıran lavaboya gitme ihtiyacım kendini belli ediyordu. Uzanarak komodinin üzerindeki gece lambalarından birini açtığımda gözlerimin alışması birkaç dakika sürmüştü.

Lânet olsun!

Lavabonun yerini bile bilmiyordum ki ben.  Böyle bir şey için Savaş'ı uyandırmak ise söz konusu bile olamazdı. Adamın bana evini açtığı yetmezken, tabii bir de kucakta taşınmaları vardı, bir de gecenin bir vakti onu uyandıramazdım, ki yatak odasının yerini bildiğimi söylemek de pek mümkün sayılmazdı. Mecburen kendi işimi kendim halledecektim, en doğrusuydu. Artık, lavaboyu da kapıları deneyerek bulurdum, en azından öyle umuyordum ki eğer lavabo, kaldığım odanın sağ tarafında kalan ve evin üst katını oluşturduğunu düşündüğüm merdivenlerin yolundaysa kaçınılmaz son ya altıma işememdi ya da Savaş'a rezil olmam. İlk seçeneği direkt elemiştim.

Yavaşça yataktan kalkarken tekerlekli sandalyeyle ilerlemek zor olacağından seke seke ilerlemeye karar vermiştim. Sessiz olduğunu düşündüğüm ve umduğum bir şekilde odadan çıkarken önümde üç kapı vardı.

Umarım Savaş'ın odasına denk gelmem.

Şansım yüzde otuz üçün üzerindeyken o şansın benimle olmasını diledim.  Koridor zaten boş olduğundan pek fazla tedirginliğe kapılmadan, sadece duvarlara tutunarak ve gözlerimin karanlığa alışmasını umut ederek  yavaşça ilerliyordum. Elim, duvar yerine tahtayla buluştuğu an ilk kapıya ulaştığımı anladım. Yavaş ve sessiz olmaya özen göstererek kapıyı açtım ve bedenimi hafifçe içeriye iterek odaya girdim.

Elim, ilk olarak lamba düğmesini ararken bu odanın Savaş'a ait olmaması için dualar ediyordum. Düğmeyi bulmam ile derin bir nefes alarak ışığı açtım. Gözlerim ışığın etkisiyle kısılırken odayı hızlıca taradım. Burası, aradığım yer olmamakla birlikte Savaş'ın odası da değilken önüme serilen lacivert ve kahverengi ağırlıklı çalışma odası beni karşılamıştı. Savaş ile karşılaşmamak ve rezil olmamış olmak beni rahatlatırken ikinci şansımda ya çıkacaktım ya da batacaktım. Tabii, Savaş'ın odasının üst katta olma ihtimali de vardı ve eğer ikinci şansta banyoya ulaşamazsam karşılaştığım gerçeğin Savaş'ın yatak odası olmasını istemiyordum.

Işığı kapatıp seke seke odadan çıkarken sessiz olmak önceliğimdi. Gözlerim hâlen daha karanlığa alışamamamışken az öncekinden çok daha dikkatli ilerliyordum. Saniyeler sonra nihayet ikinci kapıya ulaştığımda ise yavaşça kapı kolunu indirip sekerek içeriye girdim. Elimle duvardaki lamba düğmesini aramaya koyulacakken hiç beklemediğim bir ânda ve de hiçte kibar olmayan bir şekilde kolumdan tutulup duvara sabitlenmem bir oldu.

Ben neye uğradığımı şaşırırken burnumu esir alan kokunun yoğunluğu ile beni sabitleyenin Savaş olduğunu anlamam uzun sürmedi. O da beni tanımış olacak ki şaşkın sesi karanlığı doldurdu.

"Funda?"

Arkamda sabitlendiği ellerimi bırakıp ışığı açtığında hem büyük bir utançtan hem de karanlığa alışkın gözlerimden dolayı göz kapaklarım sıkıca yumuldu.

"Sen neden ayaktasın? Daha iyileşmedin, kendini hiç mi düşünmüyorsun?"

Kapalı gözlerime rağmen sesindeki endişenin yanında öfke kırıntılarını da açıkça hissedebiliyordum. Nihayet gözlerimi aralayabildiğimde ilk yaptığım derin bir nefes vermek oldu. Utandığım için yüzüne bakamazken göğsüne sabitlediğim bakışlarımla konuştum.

"Lavaboya gitmem gerekiyordu."

Yeni uyanmış olduğum için çatlak çıkan sesim, utancın da etkisiyle kısık çıkıyordu. Yanaklarımdaki sıcaklık artık boğazıma kadar inmişti, kocaman bir domatesten farkım olmadığına emindim. Ben hâlen daha yüzüne bakmamakta ısrar ederken verdiği derin solukla göğsü küçüldü.

"Neden bana seslenmedin? Her gün ayağa kalkmaman gerektiğini hatırlatmam mı gerekiyor?"

Söyledikleri sinirlenmeme sebep  olurken çattığım kaşlarım ve kıstığım gözlerimle yüzüne baktım. Aniden yükselen öfkemle göğüs kafesim yükselirken göğüslerimiz çarpışmıştı ve beni duvara sabitlerken omuzlarıma bastırdığı kolunu aramızda sıkıştırmıştım. Şuanki halimize aldırmazken öfkeli sesimle konuştum.

"Ne diye seslenseydim Savaş? 'Şey, kusura bakma ama beni tuvalete taşıman gerekiyor.' Bunu mu deseydim? Gecenin bir vakti seni sırf bunun için uyandıramazdım."

Öfkelenince hızlı konuşmaya başlardım ve ister istemez kelime yutup hızlı konuştuğum içinde nefesimi çoğu zaman yeteri kadar bulamazdım. Yine nefesim yetmezken hızlı hızlı aldığım nefeslerle bedenlerimiz daha çok birbirine çarpıyordu ve kolu daha çok eziliyordu, ki ezilen şeyin onun kolu mu yoksa benim göğüslerim mi olduğu tartışılacak vaziyetteyken bu durumu umursayacak halde değildim.

Savaş, kaşlarını çatmış gözlerime karşılık verirken hızlanan nefeslerimle birkaç saniye odağını kaybedip gözlerini düşürdü. Tekrar gözlerime baktığındaysa göz bebeklerini değil adeta birer ateş parçasını görüyordum. Derince soluklanıp konuştu.

"Neyse ne."

Aniden tüm havayı dağıtan bir şey yaparak beni kucağına alırken ben daha konuşmaya fırsat bulamadan odadan çıktı ve açmadığım son kapıya ilerleyerek rahatça açıp içeriye girdi. Bizim girmemizle oda aydınlığa kavuşurken büyük banya bizi karşılamıştı. Tek kelime etmeme izin verecek bir boşluk bırakmadan beni klozet kapağına oturttu ve çıkmak için kapıya uzandığı sırada konuştu.

"İşin bitince seslen."

Ben cevap bile veremeden kapıyı kapatırken daha çok sinir olmuştum. Çabucak işlerimi halledip ellerimi yıkarken hâlen daha kızgındım. Aynadaki aksime gözlerim dalarken sıkkın bir nefes verdim. Sarı saçları birbirine karışmış bir cadıya benziyordum. Yeni uyanmış olmamdan  olsa gerek gözlerim şişmişti. İki gündür üzerimde olan elbise ise kollarımdaki izleri açığa verecek nitelikteydi. Parmaklarım kollarımda gezinmeye başlarken aynadan geçen acı dolu günleri seyrettim. Duvarlarda yankılanan çığlıkları işittim. Titrek dudaklarımdan çıkan nefesler havada süzülen sigara dumanları olup üzerime is bıraktı. Kollarımda gezinen ellerim iki yanıma düşerken geçmişimi de yerlere düşürüp parçalara ayırdım.

Kapının tıklatılması üzerine göz bebemklerim titrerken Savaş'ın sesini işittim.

"Funda? İyi misin?"

Aynadaki aksim ve parçalanmış geçmişimi geride bıraktım ve arkamı dönerek kapıya ulaştım, kapıyı aralayarak dışarı çıktım.
Beklenti ile gözlerime bakan Savaş'a başımı salladım.

"İyiyim."

Gözlerimle olan temasını kesmezken sıkıntıyla nefes verdim.

"Rahat bırakmayacaksın, anladım."

Başını ciddiyetle sallarken kollarımı hafifçe öne uzattım. Vakit kaybetmeden bedenimi kucakladı. Tam yürümeye başlayacakken duraksayıp yüzüme baktı ve kaşlarını çattı. Koridorun ışığını, muhtemelen ben banyodayken, açtığı için ışık hafifçe gözümü alsa da yüzüne baktım.

"Sana gecelik alsam iyi olacak."

Işıktan kızdığım gözlerim far görmüş tavşan misali açılırken içime ateş düşmüşçesine kırmızıya boyanmıştım. Bedenim utançla kasılırken Savaş gözlerini kapatarak inledi.

"Sanırım, kendi iyiliğim için seni utandırmamalıyım yoksa ense mense bırakmayacaksın adamda."

Onun eğlenerek söylediği şey üzerine ben çabucak ellerimi boynundan çekerken ani hareketimiz üzerine Savaş'ın dengesi bozulurken kendimi bir ânda Savaş ve duvar arasında buldum. Nasıl o hale geldiğimizi bilmezken bacaklarımın Savaş'ın beline sarılı oluşu aklımı başımdan götürmüştü. Savaş parıldayan gözleriyle gözlerime bakıyordu. Nefesi yüzümü okşarken fısıldadı.

"Ya da utandırmalıyım."

Oy vermeyi unutmayın bebekler...☆☆☆

VEDA GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin