Merhabalar :)
Keyifli okumalar :)
*****
Haftasonunun bitmesi ve Aysel hanım'ın eve geri dönmesiyle birlikte yeni bir haftaya başlamıştık. Aysel hanım'ın yokluğunda Savaş ile yaşadıklarımız kafamda dönüp duruyordu.
Öpüşmüştük, hem de deli gibi.
Birkaç haftadır tanıdığım bir adamla öpüşmüş olmak can sıkıcı olmalıydı, ama olmamıştı. Canımı sıkan şeyin öpüşmek değil, ne olarak öpüştüğümüzü bilmemek olduğunu fark ettim. Bu daha da can sıkıcıydı.
Belki sadece ambiyastandı yaşadıklarımız, belki de yaralarımı gösterdiğim insanlardan biri olduğu için böyle hissediyordum. Belki de, daha önce hiç yaşamamış olduğum şeyleri yaşattığı içindi.
Yirmi iki yaşındaki genç bir kadın için fazla toydum. Geçmişte yaşadığım olaylar beni insanlardan uzak tutuyordu. Savaş ise en savunmasız zamanımda ihtiyacım ve biraz da zorunluluğum olmuştu. Bir anda hayatıma girmiş ve kısa zamanda da duvarlarımı yıkmıştı, kafamın karışması gayet normaldi.
Nasıl bir hayat yaşadığını bilmiyordum fakat benim aksime onun birileriyle yakınlaşması normal geliyor olmalıydı. Bu yüzden benimle yakınlaşmış olmak onun için sorun teşkil etmezdi. Fakat ben öyle değildim. Bana yardım etmeyi teklif eden bir adamla duygusal boşluğumu dolduramaz, onun da doldurmasını umamazdım. Yakınlaşmalarımızın ne zaman ve ne şekilde geliştiğini kestirme hızına yetişemiyordum bu yüzden en iyisi Savaş ile yakınlaşacak durumlara düşmemekti.
Ani bir titremeyle gözlerimi kaldırıp etrafa bakındım. Aysel hanım ile göz göze geldik.
"İyi misin kızım? İkidir sesleniyorum cevap vermiyorsun. Tabağına da dokunmadın. Bir şey mi oldu?"
Birkaç saniye öylece bakakaldım. Dakikalar önce başlayan kahvaltımızda lokma yemediğimi ise şimdi, Aysel hanım sayesinde fark ediyordum.
"Şey... Aslında regl dönemindeyim ve pek iştahım yok."
Yalanın kuysuklusu.
Aysel hanım'ın gözleri anlayışa büründü.
"Ah, anladım. Sıcak süt ya da bitki çayı hazırlayayım o zaman. Sen yine de bir iki lokma bir şey ye, uzanırsın. Ben de her şeyi hazırlar getiririm."
Gülümseyip başımı salladım.
"Minnettar kalırım."
Aysel hanım, bitirdiği tabağını kaldırıp arkasını döndü ve ocağa süt, ısıtıcıya da su koydu. Ben de birkaç bir şey atıştırıp koltuğa geçtim.
"Funda, yatağına geçseydin ya yavrum. Rahat rahat yatsaydın."
Başımı olumsuz anlamda sallarken konuştum.
"Oraya gidebilecek kadar gücüm yok, hem sadece kestireceğim, bir şey olmaz. Bir de, süt yerine çay yapar mısınız?"
"Tamam, kızım."
Kısa süre sonra hazırlanan çayı içip sıcak su torbasını ayaklarımın altına yerleştirmiş ve üzerimi örtmüştüm. Her şey tamamdı.
"Eğer isterseniz erken çıkın, vitaminlerimi içip uyuyacağım ben de."
Aysel hanım başını olumsuz anlamda salladı.
"Yok kızım, kalayım belki bir ihtiyacın olur."
"Gerçekten gerek yok. Hem Can da daha yeni hastalandı. Biraz daha vakit geçirmiş olursunuz."
Aysel hanım bir ân kararsızlığa düşüp düşündü ve sonrasında cevap verdi.
"Akşam yemeğini hazırlayıp çıkayım o zaman."
"Tamam."
Vitaminlerimi içip gözlerimi kapattım.
****
Burnuma gelen rahatsız edici kokuyla kaşlarımı çattım. Kuruyan boğazımın hissi ve bu kötü kokuyu algılamak kendimi iyi hissettirmiyordu.
"Ah, ne oluyor?"
Henüz gözlerimi açmamışken istemsizce sitem ettim. Hemen ardından açılan gözlerimi ise zifiri bir karanlık karşıladı.
Gözlerimi ovuşturup doğruldum. Hâlâ koltuktaydım. Başımı yan çevirmem ile kısa bir çığlık atıp koltukta geriledim.
"Sakin ol, benim."
Yutkundum.
"G-görüyorum."
Savaş'ın hemen ardında bir ışık belirdi. Köşedeki tekli koltukta, karanlıkta öylece oturuyordu ve içiyordu; sigara ve içki. Yanındaki küçük sehpahanın üzerinde duran ışığı ise onu görebileyim diye açmıştı. Işık, gerisinde kaldığı için yüzünün bir kısmı karanlıkta kalıyordu.
"Neden yatağında değilsin?"
Ani sorusu ile afalladım.
"Neden karanlıkta öylece içiyorsun?"
"Canım sıkıldı."
Sözüyle birlikte biten sigarasını kül tablasına bastırıp ezdi ve yenisini yaktı. Tabla, sigara izmariti doluydu.
"Odanda, yatağın üstünde yeni bir telefon var, ihtiyacın olursa kullanırsın. Beni aramak için."
Kaşlarımı çattım.
"Gerek yok, telefonum var."
Başını hafifçe geriye yatırıp dumanı üfledi.
"Biliyorum, gereği var."
Başını dikleştirip boğazını temizledi.
"Eski telefonunu kullanamazsın, onu kırdım."
Söylediği kelimeler üzerine gözlerim irice açıldı.
"Ne?"
"Sen ne söylediğinin farkında mısın? Böyle bir şeyi neden ve nasıl yaparsın?"
Gözlerinde anlayamadığım duygular belirdi, çok yoğundu.
"Köşe bucak kaçtığın bir adam varken eski telefonunu kullanamazdın."
Nasıl bu kadar sakin olabiliyordu? Sanki her gün birilerinin telefonunu kırıyor gibiydi.
"Onun telefondan haberi yoktu. Olsa bile bu durum senin telefonumu kırmana sebep bir durum olmazdı."
Bu kez, boşalan bardağını doldurdu.
"Bugün yemek yememişsin."
Kaşlarım hayretle havalandı. Şaka mı yapıyordu, komik değildi.
"Haddini aştığının farkında mısın, değil gibisin hatırlatayım mı?"
Dudaklarına götürdüğü sigarayı yarı yolda kesip tablaya bastırdı.
"Seni korumaya çalışıyorum."
Kaşlarımı çattım.
"Sadece saçmalıyorsun."
Ağzına kadar dolu kadehi tek seferde içti.
"Eve geldiğimde telefonun çalıyordu, arayan arkadaşındı. Üvey baban hâlâ peşindeymiş. Eskiden çalıştığın yere gidip olay çıkartmış. Telefonun olduğundan da haberi varmış, takip ettirmeye karar vermiş."
Söylediği şeylerin etkisiyle gözlerimi ayırdım. Olamazdı.
"Artık iyileşene kadar değil, ben güvende olduğundan emin oluncaya kadar, benimlesin."
○●○●○●○●
Umarım beğenmişsinizdir (:
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın (:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA GECESİ
Dragoste⛓Yetişkin içerik⛓ "Kimsenin masum olmadığı bir dünyada, mutluluk için söylenen yalanları affetmemek olmazdı."