• Bol bol yorum ve oy lütfen...♡
●●●
Saat on biri devirirken biz de bu gece izlemeye karar verdiğimiz son bölümü bitirmek üzereydik. Savaş'ın yer yer kibar yer yer ise pek de kibar olmayan hatta zorlama kabul edilebilecek ısrarlarıyla bir sürü abur cubur gömmüştüm. Buna rağmen masanın yarısından fazlasının hâlâ daha dolu oluşuysa evde ikimiz dışında bir ordu insan olduğu gibi saçma bir düşünceyi zihnimde canlandırsa da komik gelmişti.
Dizi ise oldukça ilginçti ve ilginç bir şekilde de ilerlemeye devam ediyordu. Her bölümde farklı bir konuya değinmesi ve konularının insanlara oldukça iyi dersler veriyor olmasının yanında anlatışı ve sunumuyla bakış açısını genişleten bir yapıttı ki böyle bir şeye dizi demek artık benim gözümde imkansızdı.
Dizi oldukça fazla olarak artı on sekiz sahneler barındırsa da anlattığı şeyler daha önemliydi ve muhteşemdi.
Şuan ekranda seyregeldiğimiz bölüm ise sihir ve biraz da metafiziki bir konuya değiniyordu. Yine cinsel sahnelerin olduğu, yer yer insanların insanlığını kaybettiği sahneleri barındıran bir bölümdü. Gözlerimi ekrana dikmiş heyecan ve büyük bir merakla bölümün sonunu bekliyordum.
"Ananı satayım,"
Savaş'a dönüp kolunu dürtüklerken onun çoktan bana bakıyor olduğunu fark ettim. Heyecanla gözlerimi belertmiş konuşmaya başlamıştım.
"Bu çok iyi değil miydi? Her bölümünde ayrı bir şok oldum."
Ellerimi şakaklarıma dayayıp gözlerimi kapattım ve aynı anda kaşlarımı yukarıya ittim. Birkaç saniye o şekilde kaldıktan sonra düzelip tekrar Savaş'a baktım.
"Kısasa kısas bu kadar iyi anlatılamazdı ve de kendi silahıyla vurmak, işte tam da bunu gördüm. Gerçekten çok iyiydi, iyiki bunu izlemişiz."
Gülümsedi.
"Beğenmene sevindim."
Başımı olumlu anlamda salladım, tam ağzımı açıp sözcüklerle de onu onaylayacakken esnemek için açılan dudaklarım beni hüsrana uğratırken refleks olarak elimi ağzıma götürdüm. Ben daha kendime gelemeden Savaş'ın keyfli olduğunu belli eden sesi duyuldu.
"Birilerinin uykusu gelmiş anlaşılan."
Esneyişime son verip birkaç defa gözlerimi kırpıştırdım ve uykunun tatlı hissiyle hafifleyen sesimle konuştum.
"Geldi galiba."
Vücudum hâlâ biraz sızlasa da bu ayrıntıyı gözardı edip vücudumu esnettim. Kaslarım ve kemiklerim hareketsizlikten birbirine girmişti ve bu yüzden de biraz sesli ve zorlayıcı bir açılma oldu. Sırtımı esnetmemle kükürdeyişi kulaklarıma çalındı, gerçekten tutulmuştum ve canımda acıyınca hafifçe inlememe mani olamadım. Sırtımda hissettiğim elle başımı geriye çevirmeye kalmadan Savaş'ın üzerime eğilmiş göğsüyle çarpıştım. Beyaz tişörtünden yüzümü kaldırmaya kalmadan burun buruna gelmemizle öylece donup kaldım. Kahverengi gözleri gözlerimi mesken tutarken kokusunu duyumsadım.
Bu... Çokça sert ama aynı zamanda tatlı bir kokuydu. Açıklamak için zihnimdeki kelimeleri toparlayamıyordum. Sanki hepsi bir bir kavonozlanıp bir daha açılmamak üzere raflara kaldırılmış gibiydi. Zihnimdeki kargaşa beni bir şey söylemek ya da yapmak adına alıkoyarken Savaş'ın yumuşak ve aynı zamanda soluksuz sesi, bana ademelmasının zarafetini sunarken duyuldu.
"Neden kendini zorluyorsun? Rahatsız olduğunu söyleseydin eğer... Neyse bundan sonra oturma odasında geçirdiğin vakitlerde koltukta oturuyorsun."
Nefesleri yüzümü okşayıp saçlarımda salınırken söylediği sözler zihnimin duvarlarına çarpıp bin bir parçaya bölündü ve ne onlar beni ne de ben onları anlayabildim. Yapabildiğim tek şey başımı hafifçe sallamak olurken, bu hareketimle saçlarım Savaş'ın burnunu sarmıştı, gözleri titredi. Titreyen gözleri beni nasıl olduysa, iyiki oldu, kendime getirirken yavaşça ve elimden geldiğince geri çekildim. Bu sefer de sırtımda elinin sıcaklığını ve varlığını hissediyordum.
"Tamam, öyle yaparım."
Sesim, ikimizin de arasını doldururken geri çelidi. Hızlıca dağılmış cam sehpaya şöyle bir göz atıp tekrar döndü.
"Burayı yarın hallederler, biz seni yatıralım en iyisi."
Ben daha cevap veremeden arkama geçip sandalyeyi sürmeye başladı. Oturma odasından çıkıp koridoru geçtik ve saatler önce çıktığımız kapının önünü bulduk. Savaş, içeri girebilmemiz için kapıyı açarken söylemek için fırsat bulamadığım şeyi, hem az önceki yakınlığın hem de mahcubiyetin etkisiyle içime kaçar gibi çıkan sesimle tek nefeste söyledim.
"Su içebilir miyim?"
Savaş, açtığı ve yalnızca birkaç santim araladığı kapıdan bana döndü. Söylediğim şeye biraz şaşırmış gibiydi fakat ben gözlerinde gördüğüm ifadeden emin olamadan kısaca gülümseyip arkama geçti.
"Tabii ki, sormana bile gerek yok."
Dudaklarım, benden izinsiz hazır cevaplılığına başvurdu ve söylemeyi asla istemeyeceğim, imâsından korktuğum o kelimeleri söyledi.
"O kadar hızlı davranınca..."
Cümlenin yarısında gittiği yeri ancak fark edebildiğimde iş işten geçmişti bile. Sandaleymin tekerlekleri daha ağır dönmeye başladı.
"Yani şey... Belliki çok uykun gelmiş, benim de gelmişti ancak odaya varınca aklıma gelebildi su istemek, o yüzden."
Ben saçmalamayı kesebildiğimde mutfağa ancak varmıştık. Savaş sessiz kalırken sandalyemi bırakıp dolaplara yöneldi ve ardından da şu sesi duyuldu. Bana döndüğünde kendisine de bir bardak su doldurduğunu fark ettim. Uzattığı bardağı elime alırken sessizce teşekkür edip bardağımdan küçük yudumlar alıyordum ve saçmalamış olmanın yanında imâ etmiş gibi göründüğüm, hatta direkt imâ ettiğim, şey için yanaklarımın pembeleştiğine emindim. Başımı hafif eğik tutmaya özen gösterirken Savaş'ın sesi havaya dağıldı.
"Odana bir sürahi bırakırım, su içmek için bile olsa ayağa kalkma. Ben de her zaman yanında olamayacağım için senin adına iyi olur."
Sesi ile birlikte başımı kaldırıp üzerime sabitlediğini fark ettiğim bakışlarına karşılık verdim.
"İlgi ve alâkanız için teşekkür ederim."
Elindeki bardağı sözlerimle birlikte tek dikişte içerken bardağı sert sayılabilecek bir şekilde masaya bıraktı. Ardından gözlerimiz kesişirken gözlerinde ufak çaplı bir dağ oluşturmuş öfkeye baktım.
"Bir de "Bey" de tam olsun."
Onu öfkelendiren şeyin üslubum olmasına şaşırmıştım.
"Ama ben..."
"Sizli bizli olmamıza gerek olduğunu sanmıyorum, ne de olsa sen iyileşene kadar aynı evde yaşayacağız ve bu süre zarfında misafirim sayılırsın."
Elini, masaya bıraktığı bardaktan çekip dakikalardır sadece bakıştığım ve yudumlamadan elimde tuttuğum bardağa uzattı. Elimin üzerinden bardağı kavradığında tutuşunun gereğinden sıkı olduğunu fark etsem de bir şey demedim. Bardağı alıp geri çekilse de hâlâ önümde bir duvar gibi durup üsten üsten bana bakıyordu.
"Ben, misafirlerime senin bana davrandığın gibi davranmam ve senin de bana, benim sana davrandığım rahatlıkla davranmanı istiyorum."
O arkasına dönüp bardağı koyarken konuştum.
"Pekâlâ, nasıl istersen."
Arkasını döndü ve sandalyeme uzanıp yön vermeye devam etti.
"Bu konuyu da hallettiğimize göre artık güzel bir uyku çekebiliriz."
●●●
☆ Bol bol oy ve yorum lütfen...☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA GECESİ
Romance⛓Yetişkin içerik⛓ "Kimsenin masum olmadığı bir dünyada, mutluluk için söylenen yalanları affetmemek olmazdı."