20.{PAPATYALAR}

282 20 7
                                    

merhaba :)

Beğenmeyi unutmayın (:

Keyifli okumalar :)

***

Kafamın içinde dönüp dolaşan tilkiler hem birbirlerine hırlıyor hem de kuyruklarını bile sakınıyordu. Sorunlar üst üste binerken, hayatım, yükü kontrol edemeyip ilk virajda devrilen bir kamyon gibiydi.

"Eğer, kaçmayı düşünme bile düşünürsen seni bulmam çok uzun sürmez. Unutma, artık benim değil, bir başkasının sorunusun. Ve o, eli tahmin edemeyeceğin kadar uzun biri."

Silkelenip gözlerimi kapattım. Bu iş, sonu görülmez ve katlanılmaz bir hâl almaya başlamıştı.

Başımı çevirip kapısız girişe baktım. Savaş, dakikalar önce son sözünü söylemiş ve çıkıp gitmişti.

"Tilkileri unutmam gerekiyor."

Ayaklanıp birkaç adımda Savaş'ın az önce içtiği bardağı doldurdum ve kapısız girişten kış bahçesine çıktım. Bir elimde bardak diğerinde içki şişesi ile ilerliyordum. Duyduklarım bedenime şok etkisi bıraktığı için kaskatı olmuştum ve şuan hareket etmek vücudumu hafifçe sızlandırıyordu. Sedir koltuklarda oturan Savaş'ı es geçerek asıl bahçeye çıktım ve çıplak ayaklarımı toprakla buluşturdum.

Bir ağacı gözlerime kestirmiş ve ilerlemeye başlamışken fark ettiğim şey ile ağzım açık kaldı.

"Aman Tanrı'm!"

Ağacın birkaç metre ötesinde küçük bir göl vardı ve tahminimce yapay bir göldü. Şaşkınlığım sürerken ağacın altına oturup gölü izlemeye başladım.

Gölün üzerine örtülmüş lotus ve nilüfer bitkilerinin yanısıra adını bilmediğim daha bir çok bitki vardı. Muhteşemdi. O ân, ayaklarımı göle sokamadığım için üzülsem de bakmak bile iyi geliyordu.

"İçme."

Savaş'ın ardımda beliren sesiyle gözlerimi gölden ayırıp ona döndüm. Birkaç adım arkamda bana bakıyordu. Bakışlarımı ondan çekip elimdeki bardağa çevirdim. O söylemese gölün zevkinden içkiyi hatırlamayacaktım bile fakat içkiyi hatırlayınca neden içmek istediğimi de hatırlamış bulundum. Ona aldırmayıp sadece omuz silkerken bardağı dikledim ve yarısı kadarını tek seferde içtim. Boğazım acı bir tatla yanarken yüzümü hafifçe buruşturdum. Gözlerim tekrar göle kayarken konuştum.

"Unutmaya ihtiyacım var."

"Sadece beni dinlemeye ihtiyacın var."

Başımı onaylamazca salladım.

"Hah! Hadi ordan."

Cevabımın ardından bardağımı boşaltmış ve tekrar doldurmuştum.

"Ya gerçekten beni bulursa, bulurlarsa?"

Savaş yanıma gelip işimi bitirdiğim ve bitişiğime koyduğum şişeyi aldı.

"Bulamaz."

"Fazla eminsin."

Şişeyi dudaklarına götürürken ona bardağımla eşlik ettim.

"Sadece beni dinle, seni kimsenin bulmasına izin vermem. Kimse sana zarar vermeyecek, sakin ol."

Sözleri her ne kadar kendinden emin çıksa da onun sözlerine güvenemezdim. Sonuç olarak hayatım boyunca bu evde ve Savaş'la yaşayacak halim yoktu. Bana garanti veremezdi.

"Her neyse."

Bardağımı tekrar dudaklarıma götürüp bitirdim ve doldurması için ona uzattım. Karşı çıkmadı.

"Bana saç boyası alır mısın? Sarı olsun."

"Neden saçlarını boyuyorsun?"

Duraksadım. İçmek için kaldırdığım bardağı çimlere koyup alçısız dizimi bükerek kaldırdım ve çenemi dizime yaslayıp ellerimle bacağımı sardım.

"Dip boyam geldi. Hatta neredeyse saçımda sarı kalmadı. Kötü görü-görünüyor."

Lânet!

Savaş'ın ellerini saçlarımda hissettim. Gözlerine bakmaya cesaretim yoktu.

"Bahanelerini değil, gerçekleri istiyorum Funda."

Ağlamak istemiyorum.

"S-sadece seviyo-rum."

"O zaman neden titriyorsun?"

Vazgeçmeyecekti.

Yenildim.

"Annem... Onun da saçları sarıydı, o yüzden."

Devamını isteme, lütfen.

Etrafa yayılan dumandan sigara yaktığını anladım.

"Belki de sarhoş olmalısın, o zaman her şeyi anlatır mısın?"

Çimenlere koyduğum bardağı tekte içip dudaklarından indirdiği sigaraya uzandım ve dudaklarıma yerleştirdim.

"En sevdiğim çiçek papatyadır benim. An-annemin saçları papatya gibi koktuğu için."

Sigaranın dumanı havaya değil içime yayılıyordu adeta.

İçime çektiğim dumanı Savaş'a baktığım için o tarafa üfledim. Duman saçlarına sindi.

"Papatyalar... Papatyalar ölünce koku bırakırmış biliyor muydun? Peki kim ölmüş birini tekrar öldürür, biliyor musun?"

Burnumu çekip gözlerimden ardı arkası kesilmeden akıp giden gözyaşlarımı sildim.

"Ben biliyorum."

Bir hıçkırık.

"O yaptı..."

Bir sürü hıçkırık..

Ağlamaktan ve hıçkırmaktan nefes alamıyordum.

"Üvey babam, sırf para için ölmüş annemin saçlarını kesip sattı."

Savaş bana sıkıca sarılıp saçlarımı okşamaya ve öpmeye başladı.

"Bu yüzden..."

"İşte bu yüzden saçlarımı inatla sarıya boyuyorum."

****

Bölüm sonu💫

Umarım hoşunuza gitmiştir...

Oy vermeyin unutmayın lütfen...

🤍🧸

VEDA GECESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin