Prolog

4.9K 190 47
                                    

ALIAS 2. KİTABIDIR. KARAKTERLER FARKLI OLDUĞUNDAN İLK KİTABI OKUMADAN DA OKUNABİLİR. ANCAK İLK KİTABI OKUMAYANLAR İÇİN BAZI UFAK DETAYLAR ANLAMAK ZOR OLABİLİR.

***

(Hikaye düzenleniyor)

***

"Hey ufaklık!"

 Arkama dönüp kapının girişinde duvara yaslanmış beni izleyen adama meraklı bir bakış attım. Bana mı seslenmişti o?

 Düşüncelerimi duymuş gibi gülümseyip göz kırptıktan sonra elindeki araba anahtarını salladı. Evet seslendiği bendim ve benden ne istediği de belliydi.

 Boğazımı temizleyip korkumu maskelediğini umduğum düz bir sesle konuştum.

"Üzgünüm hayır."

 Kötü deneyimlerim yüzünden insanlardan eş cinsel olduğumu saklamayı öğrenmiştim. Ama her nasılsa arada bir, bir tanesi gelip beni buluyordu. Bu da onlardan biriydi işte.

 Adam bana doğru yürüyüp koca eliyle belimi kavradıktan sonra kulağıma eğilip fısıldadı.

"Hadi naz yapma."

 Terlemeye başlamıştım. Midemi bulandıracak kadar yoğun olan alkol, sigara ve parfüm kokusu burnuma dolup, ciğerlerimi dolduran adam dudaklarını boynuma değdirmeye, bir süre sonra da bir elini tişörtümün içine sokarken diğeriyle de kalçamı okşamaya başladığında onu tüm gücümle itip korku ve tiksinti karışımı bir hisle geri çekildim. Bu hareketim yakışıklı denebilecek, fakat duygudan yoksun yüzünün sert bir ifadeye bürünmesine sebep olmuştu. Alt dudağını ısırıp bir süre sert sert baktıktan sonra ben ne olduğunu anlayamadan sağ elini kaldırıp yüzüme sert bir tokat atmasının ardından odadan çıktı. 

 Korkudan o gidene kadar kılımı bile kıpırdatamamıştım. Yalnız kaldığımdan emin olduğumdaysa dolan gözlerimi sıkıca yumup derin bir nefes aldıktan sonra montumu sırtıma geçirip dolabımın kapağını kilitlememin ardından soyunma odasından çıkıp barın çıkışına doğru yürümeye başladım. Bu, bu tür bir olayın başıma ilk defa gelişi değildi. Son olmayacağını da biliyordum. O yüzden üzerinde fazla düşünerek ağlayıp sızlanmanın gereği yoktu.

.
.

 Otobüsten indikten sonra deli gibi yağan yağmurun altında şemsiyemi iyice kafama yapıştırmış vaziyette koşarak sokak lambalarının çok ta iyi aydınlatamadığı ara sokağa girdim. Oturduğum apartman birkaç bina ötedeydi. Soğuktan donduğumdan evime varıp kendimi sıcak battaniyeme sararak uyumak tek düşüncemdi. 

 Uzaklardan bir yerden bir kaç sokak köpeğinin havladığını duyabiliyordum. Çoğunun aksine sokak köpeklerinden korkan bir tip değildim. Bu güne kadar hiç bir zaman bir köpeğin saldırısına uğramamıştım mesela. Ama insanlar tarafından gerek sözlü olsun, gerekse de fiziksel birden fazla kez saldırıldığım olmuştu. Hayvanların aksine insanlar sırf zevk için dahi buldukları ilk fırsatta kendilerinden zayıf olan bir varlığın canını yakmakta tereddüt etmiyorlardı. Kader işte!

 Kötü anılar aklıma dolmaya başlayacakken kendimi durdurup mutlu şeylere odaklanmaya çalıştım. Gerçi mutlu diyebileceğim bir anım var mıydı harbi?

 Düşüncelerimin içinde kaybolmuş bir vaziyette koştururken ayağıma takılan bir şeyle dengemi kaybedip yüz üstü yere kapaklandım. İşte mutsuz anılar koleksiyonuma yeni bir ilave daha...

 Soyulmuş ellerimin üzerinde doğrulup yerde yatan şemsiyemi kaptıktan sonra ıslanmamış olması için dua ettiğim telefonumu montumun cebinden çıkarıp fenerini açarak arkama tuttum. Neye takıldım görmek istiyordum.

 Telefonumun flaşı bir çift siyah botun üzerine düşüp, derinin yüzeyinden geri yansıdığında bir an cihazı elimden düşürecek gibi olmuştum. Kalbim boğazımda atarken titremeye başlayan elimi diğer elimle kavradım. Takıldığım şey bir adamın bacaklarıydı. Kendimi, sırtım arkamdaki duvara değene kadar botlardan uzağa çekiştirdim. Anın şokundan ötürü hızlanan nefesimi nihayet düzene soktuktan sonra ışığı konteynerlerin arasında yatan bedenin başına doğru kaldırdım. Aklıma gelen bir fikirle yüzümdeki tüm kanım çekilmişti. Acaba adam ölmüş müydü? 

 Yerden destek alarak yerimden kalkıp, hala korkuyla titreyen bacaklarımının üzerinde zar zor bir iki adım geriledim. Birinin beni bir cesedin yanında görmesi ihtimali kalp atışlarımı yeniden hızlandırmaya başlamıştı.

 Bu düşüncenin korkusuyla dönüp, savsak adımlarla cesetten uzaklaşmaya yeltenecekken adamdan gelen hafif bir inleme sesiyle yerimde sıçradım. Ani hareketimle elimden kayan telefonu son anda yakalayabilmiştim. Arkamdan ikinci bir inleme geldiğinde tüm cesaretimi toparlayıp, ışığı yerde yatan adamın maskeli(!) yüzüne çevirdim. İnliyordu. Yani hala hayattaydı.

 Adamı kontrol etmekle bırakıp gitmek arasında kaldığım birkaç zorlu saniyenin sonunda kontrol etmek üzerine karar kılınca ona ufak adımlarla yanaşıp ayakkabımın ucuyla karnını dürttüm. Tekrar inlemişti. Görünen o ki birisinden iyi dayak yemişti.

 Onu burada yağmurun altında bırakırsam vicdanımın uzun bir süre başımı sikeceğini bildiğimden adamın yanına çömelip boğazımı temizledikten sonra çekingence konuştum.

"911'i arıyorum."

  Bu dediğim üzerine maskeli başını sertçe iki yana salladığında çoktan çevirdiğim numarayı kapatıp derin derin soluklar alıp veren adamın maskesinden açıkta kalan yüzünü şüpheyle inceledim. Polisi aramamı istememişti. Hırsız falan mıydı yoksa?

 Kim olduğu veya polisi aramamı neden istemediği hakkında hiçbir fikrim yoktu ama bu yağmurun altında sabaha kadar yatarsa sonunun hazin olacağı su götürmez bir gerçekti. Üçüncü bir sıkıntılı düşünme sürecine girmeye gerek yoktu. Adamı evime alacaktım. 

 Tanımadığım, ve muhtemelen suçlu olan bir kişiyi evime almanın ne kadar mantıksız veya hatalı olduğunun yüzüme vurulmasına gerek yoktu. İç sesim bunu işi zaten layıkıyla üstleniyordu. Ama ona baktıkça kendi geçmişimden kareler aklıma gelirken nasıl arkamı dönüp gidebilirdim ki? Ayrıca bir adamı göz göre göre ölüme mi terk edecektim? Kaldı ki adam zaten iyi benzetilmişti. Onu bu haliyle eve alsam gece kalkıp beni boğmaya yeltenemezdi. Yani umarım! Al işte saçmalamaya başladım yine.

(Hikaye ilk kitabım Alias'ın devam kitabıdır. Ana karakterler farklı ama. O yüzden ilkini okumasanız da anlayabilirsiniz.)

INCOGNITO (BxB)  - Tamamlandı (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin