ON BEŞ

903 80 32
                                    

1400 Kelime

İyi okumalar...


 Danny:

  İri yağmur damlaları cama vurup, pürüzsüz yüzey boyunca kayıp, pencerenin pervazına doğru yarışıyor, ve dışarıda tam bir egemenlik kurmuş olan soğuk nedeniyle verdiğim her bir soluk camın üzerinde daire şeklinde buğular oluşturuyorken elimde tuttuğum kupadan koca bir yudum alıp oturduğum yerde biraz daha büzüştüm. Hava dört gündür böyleydi. Soğuk, yağmurlu ve sisli. Eskiden olsa 'hava içinde bulunduğum ruh halini yansıtıyor' diyebilirdim. Gel gör ki bu gün yedinci günümü geçirdiğim bu evde hava her ne kadar soğuk olsa da kendimi son zamanlarda hissettiğimden çok daha iyi hissediyordum. Mutluluk benim için bir lüks iken şu son günlerde artık ulaşılabilecek bir şeymiş gibi görünüyordu gözüme. 

  Sweatshirtümün kolunu parmaklarımın ucuna kadar çekiştirip hafifçe gülümsedim. Birinden hediye almayalı o kadar uzun bir süre geçmişti ki... Belki de bunun nedeni hiç arkadaşım olmamasıydı. Biriyle arkadaşlık kurmak için hep fazla meşguldüm. Gün boyu iki ayrı yerde çalışmak insanın vaktini tüketiyordu. Bu tür bir hayatın tükettiği tek şey vakit değildi gerçi. Enerji, huzur ve mutluluk ta vardı. İtiraf etmeliyim burada geçirdiğim süre içinde beni en çok memnun eden şeylerden biri de istediğim kadar uyuyabilmekti. Tabi belirli bir süre sonra Ben tarafından zorla uyandırılıyordum o ayrı.

  Dudaklarım Ben'in ilgi bekleyen küçük bir çocuk gibi gelip yatağımın başında biten figürü gözümün önüne geldiğinde tekrar hafif kıvrılmışlardı. Gıcıktı ama sevimliydi de. Sonra Charlize vardı. Sarışın uzun boylu kadının düşüncesiyle kaşlarım hafif çatılmıştı. Sert ve disiplinliydi. Bu haliyle bana çalıştığım iş yerlerinin acımasız patronlarını andırmadığını söylesem yalan olurdu. O patronlardan bir farkı vardı tabi. Kadının alev gibi parlayan mavi gözlerinin çetesinin her bir üyesinin üzerinde gezinirken yansıttığı duygu. Sevgi ve şefkat! Korkunç bir kadındı evet. Ancak bana karşı olan hareketlerinde kötü niyetli olduğunu gösteren hiçbir belirti yoktu. Sadece sertti ve beni biraz geriyordu.

  Ben böyle düşünceler içindeyken bulunduğum odaya gülüşmeler eşliğinde üç kişi daha girdiğinde başımı onların olduğu tarafa çevirdim. Odaya girip, karşımdaki koltuklara kurulan üçlü Alex, Jack ve Antony idi. Alex yine her zamanki gibi yüzünde sıcak, ama vakur bir gülümse eşliğinde beni başıyla selamladığında ben de selamını aynı şekilde cevapladım. Alex, Charlize'in soğukluğu ve korkutuculuğu olmasa kişilik olarak ikizi diyebileceğim bir karaktere sahipti. Sıcak, disiplinli ve ciddi bir kızdı. Çevresindeki insanları rahatlatıp, huzurlu hissettiren bir aurası vardı. 

  Alex'ten sonra Jack te bana kocaman sırıtıp göz kırpmıştı. Jack ve Antony grubun geri kalan iki üyesiydi. Onlarla tanışmam, bir süredir görevde olduklarından biraz geç olmuştu. Jack cool çocuktu. At kuyruğu yaptığı gece siyahı saçlarıyla mankenleri andırıyordu. Antony ise bana grup içinde en soğuk davrananıydı. Bana basit bir merhaba bile dememiş, her gördüğünde de üstten bakmakla yetinmişti. Onun bu soğukluğu beni ilkin şaşırtsa da, biraz vakit geçirdikten sonra etkilememeye başlamıştı. Sonuçta bana ilk soğuk davranan insan o değildi. Ve son olmayacaktı da.

  Üçlü dikkatlerini benden çekip kendi aralarındaki sohbetlerine döndüklerinde ben de yağmuru izleme işime devam ettim. Grup bu kadardı işte. Sweatshirtümün kol yenini tutup tekrar parmaklarımın üzerine kadar çekiştirdiğimde aklıma gelen son bir kişiyle gözüm pervazın dibine kadar gelip, orada ufak bir gölet oluşturan damlada kaldı. Gustav vardı bir de. Gustav diğerlerinden çok farklıydı. Ne Charlize kadar sert ve soğuk, ne de Alex kadar sıcaktı. Farklı ve tuhaftı. 

  Sanki tam da bu anı bekliyormuş gibi sesi kulaklarımı doldurduğunda başımı hızla kapının olduğu tarafa çevirip, gözlerimi Charlize ile bir şeyler konuşan adama sabitledim. Geniş sırtı bana dönük olsa bile sesinin tonundan gülümsediğini tahmin edebiliyordum. Ondaki tuhaflıklardan biri de şuydu mesela. Gülümsediğinde Alex kadar sıcak, diğer zamanlardaysa Charlize kadar soğuk görünebiliyordu. Bakışlarım onun sırtına dikili bir şekilde düşüncelere dalmışken birden arkasını döndüğünde gözlerimiz kısa bir süreliğine kesişmişti. Bir iki saniye bile sürmeyen anın tuhaflığı mideme bir kramp sokunca yüzüme basit bir gülümseme bile yerleştiremeden başımı önüme çevirdim. Göz ucumla Gustav'ın herkese selam verdiğini gördüğümde tüm dikkatimi terleyen avuç içlerimle kavradığım bardağa yoğunlaştırdım. 'Benimle konuşma. Benimle konuşma. Benimle konuşma.' İçten içe benimle konuşmaması için dua ederken tuttuğum kupa aniden parçalara ayrılınca herkes konuşmayı kesip, tüm gözler benim tarafıma dönmüştü. 

INCOGNITO (BxB)  - Tamamlandı (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin