Hayat onun için zordu ve bunu iliklerine kadar her zerresi ile hissediyordu. Ama o hiçbir zaman pes etmedi, omuzlarına yüklenen o ağır yükten yorulduğunu hiçbir zaman belli etmedi sevdiklerine. Necdet amca'nın eşinden ona miras kalan bir sahaf dükkanı vardı. Eşiyle de bir kitap sayesinde tanışmıştı ya oradan geliyordu bu kitap sevdası. Günlerden bir gün dükkana genç bir kız gelmişti ve birkaç tane kitap alıp kitapların 10 TL olup olamayacağını sormuştu.
"Olur güzel kızım neden olmasın." Demişti. Necdet amca. Necdet amca'nın tek derdi gençlerin ve çocukların kitap okuma isteğini yerine getirmekti. O yüzden küçük yaştakilere karnelerini getirip bir de yanında kitap okuyunca 5 TL harçlık bile verirdi. Hiç çocuğu olmamıştı Necdet amca'nın. O yüzdendi çocuklara bu denli yoğun sevgisi. Aradan birkaç hafta geçmiş ve dükkana sivilceli, gözlüklü ve bir miktar kilolu olan ama hepsine rağmen çok güzel ve şirin olan bir kız gelmiş ve başı önde bir şekilde mırıldanıp
"Ben bana beni anlatacak bir kitap istiyorum." Demişti. Necdet amca kızın binbir inatla yere eğdiği gözlerine eğilerek bakmaya çalışmış ve yüzündeki tebessümle:
"Beni iki dakika bekle geleceğim kızım." Demiş ve içeriye ilerlemişti. O sırada genç kız kendisini kitapların arasında çok huzurlu hissetmişti. Okumasa da sanki her bir satırın varlığı yüreğine işliyordu. Genç kız kendisini kitapların huzuruna teslim etmiş ve güzel bir tebessümle etrafı incelerken Necdet amca elindeki kitapla, kitaplarla dolu odaya geri dönmüştü. Hâlâ gittiğindeki gibi yüzünde duran tebessümü ile Necdet amca kitabı genç kıza uzatmış ve kız tombul parmaklarıyla kitabı almıştı. Sonrasında da duyulur duyulmaz bir sesle kitabın adını okuyarak fısıldamıştı:
"Kendine Hoş Geldin." Genç kız yüzüne tamamen yer edinen gülümsemesi ile bakışlarını kitap kapağından ayırıp Necdet amca'ya çevirmişti.
"Ne kadar güzel bir kitap bu... Teşekkür ederim amca. Fiyatı nedir bu kitabın?"
"20TL versen yeter kızım." Der.
Genç kız cebinden çıkardığı katlanmış 20 TL'yi uzatıp tam arkasını dönmüşken Necdet amca onu durmuştu.
"Bakar mısın kızım?"
"Buyur amca."
"Sen neden bu kadar üzgünsün kızım? Dünyanın yükünü taşırmışçasına dertli çıkan, hüzünlü sesi ile kız başını öne eğerek anlatmaya başlamıştı:
"Nasıl üzgün olmayayım amca? Şu halime baksana kimse beni umursamıyor ve ben kendimi beğenmiyorum. Ayrıca sadece ben değil herkes öyle düşünüyor. Aslında karşıma güvenebileceğim bir erkek çıksa belki kendimi daha iyi hissederim ama şu tipe kim baksın." Necdet amca kızın dediklerine acırken sözlerinin haksızlığının da bir o kadar farkındaydı ama bunları bir kenara bırakarak tekrardan bir soru yöneltti:
"Adın ne kızım senin?"
"Açelya" Ne kadar da güzeldi bu kızın ismi. Tıpkı kendisi gibi ama bakmayan göremezdi onun güzelliğini. Necdet amca yüzündeki bir miktar hüzünlü ama her şeye rağmen umutlu sesi ile Açelya'ya tek bir cümle söyledi:
"Mucizelere inan güzel kızım, mucizelere inan." Bu cümle üzerine içine serpilen minik umut parçaları ve kırık tebessümü ile Açelya dükkandan ayrılmıştı:
"Teşekkür ederim amca." Necdet amcanın ise ardından kendi kendine söylediği satırlar havaya karışıp gitmişti:
"Ah be güzel kızım, kendinin ne kadar güzel olduğunu ne zaman farkedeceksin acaba?" Açelya'nın ardından Necdet amca da dükkandan ayrılmış ve arabasına ulaşmıştı. Tam binip gidecekken köşedeki, her zaman sokağa renk katan ve çeşit çeşit çiçekleri ile orada duran kadına takılmıştı gözleri. Adımlarını arabadan ayırıp kadının yanına ilerledi ve saygılı bir sesle konuştu:
"Bana iki demet papatya verebilir misiniz?" Çiçekçi kadın papatyalardan demetleri hazırlayıp uzatırken kısmen bağırır bir vaziyette:
"Buyur bey amca. Eşin çok şanslı bir kadın. Bu yaşında hâlâ çiçek götürüyorsun valla helâl olsun sana." Demişti. Necdet Amca'nın gözleri doldu bu sözler üzerine. Zihninde yer edinen onlarca anı ve hepsinin sonundaki karanlık hüzün... Dolan gözleri ile kadına dönen Necdet amca şöyle söylemişti:
"Eğer eşim hayatta olsaydı eminim çok sevinirdi." Bu sözlerin ardından parayı uzatarak tek bir kez başını yerden kaldırmadan aracına binip gitmişti. Çiçekçi kadın ise ardından hüzünlü, ama onların sevgisine hayran gözlerle bakakalmıştı. Arabasına binip dolan gözlerine zar zor engel olan Necdet amca kalbindeki ağırlıkla birlikte kabristana ulaşmıştı. Mezarı eliyle koymuş gibi bulup yanına oturmuştu. Sanki karşısında yıllarına sahip olan ve tüm sevgisine hükmeden kadın varmış gibi mezar taşı ile konuşmaya başladı:
"Nasılsın Mukaddesim? Ben geldim. Biliyor musun? Bugün bir tane kız geldi dükkana. Kız kendini çok çirkin hissediyormuş. ama görsen nasıl güzel... Belki sen ölmeseydin bizim de bir kızımız olurdu." Sanki içindeki ağırlığı atmak istercesine koskocaman bir nefesi ciğerlerine hapsedip usul usul geriye üflemiş sözlerine devam etmişti:
" Eksikliğin çok hissediliyor be Mukaddesim. Keşke sen de yanımda olsaydın, dükkanda oturup birbirimizi yeseydik. Ben seni bilerek sinir etseydim sende bana kızsaydın 'Yapma!' diye... Ama olmadı o kaza seni benden aldı." İçindeki ağırlık, kalbini sıkan hüzün ve yere düşmüş gözleri ile mezar taşına baktı, baktı... Ama 10 yıldır olduğu gibi yine hiç ses gelmedi o mezar taşından. Sanki sevdiğinin kolları arasında gibi, uzaklaşmak istemeyerek ama hüzünle oturmuştu orada saniyelerce, dakikalarca. Ardından sırtındaki tüm hüznü, kalbini sıkan tüm ağırlığı yine ve yine oraya, o mezara gömüp zar zor ayağa kalmıştı. Ama her saniye o hüzün yenileniyordu. Hiçbir anlamı yoktu onsuz... Yorgun ve bitkin bir şekilde arabasına binip evine gelmişti. Evi sakin bir aile apartmanındaydı ve ikinci katında oturuyordu. Herkes çok seviyordu Necdet amcayı. Herkese bir dosttu, bir amca, bir baba yeri geldiğinde de çocuklara arkadaş... Eve girip yenilenen hüznünü bir kenara bırakıp her zaman olduğu gibi çiçeklerini sulamıştı. Bir çocuk gibi onları okşamış ve sevmişti. Ardından da karşısına canının parçası eşinin fotoğrafını koyup sohbet ederek çay içmişti. Tüm ağırlığı bir kenara bırakıp sanki onunla birlikteymişçesine. Kararan hava ve geçen saatlerin ardından ise yarın yeni bir güne başlamak için yatağına yatıp fotoğrafı öpmüş, ona baka baka tüm acısına ve özlemine rağmen huzurlu bir uykuya dalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşam Mucizesi
Romance"Eğer insan bir çiçeği seviyorsa ve milyonlarca yıldızın üzerinde bu çiçekten yalnızca bir tanecik varsa,yıldızlara uzaktan bakmak bile bu insanı mutlu etmeye yetecektir. Bizim aşkımız da yıldızlar kadar parlak ve muhteşem bir şekilde ilerliyordu ve...