KABULLENİŞ

27 26 12
                                    

Açelya'dan:

Sabah gözlerimi açtığımda yanımda uyuyan minik kelebeğim, ne olursa olsun gülümsememe neden oldu. Benim onun için ve sevdiğim adam için güçlü durmam lazımdı. Kanser olduğumu öğrendiğim anda dünya başıma yıkılmış, ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Evet kanserim. Ama ben neleri atlatmıştım. Elbet bunu da atlatırdım. Dün Asaf'ın yaptığı rezene çayı iyi gelmiş olmalı ki hâlâ uyuyordu. Baktım Asaf'ta uyuyor, bende kalkıp güçlenmek için güzel bir kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Kulaklığım ve telefonumu alıp yavaş adımlarla aşağı indim ve mutfağa girip önlüğümü taktıktan sonra hem müzik dinleyip, hem de kahvaltı hazırladım. En son portakal suyunu da masaya koyduktan sonra yukarıya Asaf'ı uyandırmaya gittim. Ama o zaten uyanmış, Hilâl'i göbeğine oturtmuş onunla konuşuyordu. Hiçbir şey söylemeden gizlice dinlemeye başladım.

"Biliyor musun minik civciv, annen hasta. Ama baba onun hep yanında. Anne korktuğu zaman baba hep onun ellerinden tutacak. Sende anneyi hiç üzme tamam mı kelebeğim? O seni çok ama çok seviyor. Sana bir sır vereyim mi? Baba anne için herşeyi yapabilecek kadar cesaretli. Ama anne olmazsa baba çöker. Babayı anne toparladı. O yüzden şimdi kalkıyoruz, güzel bir şekilde annemizi öpüyoruz ve hep beraber parka gidiyoruz. Anlaştık mı yavrum?" Dedi ve saçlarından öpüp ayağa kalktı. Akan gözyaşlarımı silip sanki oraya yeni gelmişim gibi yapıp yanlarına gittim.

"Ne kaynatıyorsunuz bakalım baba-kız hı?" Dedim ve gülümsedim. Ama bu gülümseme inanılmaz yorgundu. Fakat herşey düzelecekti. Bundan emindim.

"Hiç annesi. Öyle konuşuyorduk, değil mi babacım?" Dedi ve Hilâl'i boynundan öptü. O kadar tatlılardı ki fotoğraf makinesini aldım ve öylece ikisini çektim. Alttan resmi anında çıkartan bir fotoğraf makinesiydi bu. O yüzden karşımızdaki dolapta bulunan aile albümümüze koydum fotoğrafı. Gidip Hilâl kuşu kucağıma aldım ve birazda ben ilgilenmeye başladım. Hilâl bana ilaç gibi gelmişti. Ben onun sayesinde güçlü kalabilecektim. Asaf lavaboda rutin işlerini hallederken bende Hilâl'i kucağıma yatırmış onunla konuşuyordum.

"Benim güzel meleğim. Sen hep annenin yanında ol olur mu? Hiç bırakma onu. Sen gidersen anne yıkılır. Hem bak sana ne anlatacağım. Biliyor musun baban seni kucağımıza aldığımız gün o kadar korkmuştu ki senin bir yerine zarar gelecek diye. Zor aldı seni kucağına. Karnımdan değil belki ama kalbimden doğdun ve iyi ki de doğdun benim güzel kızım. Sen bize Rabbimizin emanetisin. Bunu böyle bil olur mu kelebeğim? Anne ve baba seni çok sevecek. Biz hep yanındayız. Her doğrunda, her yanlışında korkmadan gelip bize anlatabilirsin. Yargılamadan dinleyip sana destek olacağımıza söz veriyoruz miniğim." Dedim ve susup onun o minik ellerini öptüm. O sırada inanılmaz birşey oldu ve Hilâl o küçücük elleriyle akan gözyaşlarımı silip kocaman gülümsedi. Gözlerimi silip mis kokusunu içime çektim ve ayağa kalkıp lavabonun oraya gittim. Asaf hâlâ içerdeydi.

"Kubura mı düştün len? Hâlâ çıkamadın." Dedim ve güldüm. Herşey yolundaydı ve ben bunuda atlatacaktım. Asaf gülerek dışarıya çıktı ve ikimize birden sarıldı. O kadar güçlü ve iyi hissetmiştim ki kendimi, bu an hiç bitmesin istemiştim. Allahım sana şükürler olsun ki bana çok güzel bir adam ve dünyalar tatlısı bir çocuk nasip ettin.

"Hadi bakalım kahvaltı hazır. Ailecek güzel bir kahvaltı yapalım." Dedim ve kucağımda Hilâl elim Asaf'ın elinde aşağı indik. Asaf kahvaltı sofrasını görünce şok oldu.

"Bebeğim, hangi ara hazırladın bu kadar kahvaltıyı? Mükemmel görünüyorlar ellerine sağlık bir tanem." Dedi ve direkt eliyle salama daldı. Gülerek eline vurdum.

"Dıt! Önce sevgili öpülecek. Ondan sonra oturup yenilebilir."

"Hay hay prenses, istediğin öpücük olsun." Dedi ve bir şey söylememe fırsat vermeden dudaklarıma yapıştı. Ona karşılık vermeye başladım. Tam daha derinden öpüşecektik ki Hilâl'in kahkahası buna engel oldu. Bak sen bizim sıpaya, anne ve babayı dikizliyor.

Yaşam MucizesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin