Açelya sabah güzel bir enerji ile güne başlamıştı. Elini boynuna götürdü ve varlığı belli olan kolyeye dokunup gülümsedi. Dün Asaf'ın ona aldığı kelebekli kolyeye hayran hayran bakarken belinden sarılan ellerle irkildi ve yüzünü dönüp sımsıkı sarıldı. Onu o kadar çok seviyordu ki anlatsa kelimelere sığmazdı. Ona döndü ve kafasını boynuna gömüp derin bir nefes aldı. Ona döndü ve konuşmaya başladı.
" Ömrüme ömür katanım, tek varlığım, herşeyim... O kadar bağlıyım ki sana, birşey olacak diye ödüm kopuyor. Aramızdaki farklılıklara rağmen elimi bırakmaman ve bana destek olman o kadar güzel ki. Ben senden önce aşka pek inanmazdım, ama sen çıktıktan sonra sevmeye ve sevilmeye çok alıştım. Senin o kalbin sadece benim için atıyor, e tabi benimki de senin için. Benim güzel yürekli sevgilim, elimi kalbime götürdüğümde sadece benim kalp atışım değil, seninki de atıyor ve sana söz veriyorum ömrüm. Kalbine çok iyi bakacağım." Dedi ve sustu. Tek bir bakışı o kadar şey anlatıyordu ki. Derken, Asaf'ın sanki dili dolanmıştı.
Söyleyecek sözleri boğazında düğümlenmişti adeta. Kalbinin diğer yarısı olan sevdiği kızdan böylesi sözler duymaya alışkın olsa da her zaman ki tepkisi evet, donakalmaktı. Fakat kendisi de asla sevdiğinin hoş sözlerine karşılıksız kalmaz idi. Ve Asaf söze girdi."Aşkın tarifini arasan eğer sevdiğinin gözlerine bakasın. En derin tarifi işte orada saklıdır. Aydınlatır seni en umutsuz anında. Pusula gibidir gözler. Sevginin sırrını gösteren yönü temsil eder. Kalbi! Kalptir aşkın yuvası.
Sevdiğinin sesidir aşkın şarkısı. İlham pınarındır kızgın çöllerde. Kutupta bile olsan seni ısıtan Güneşindir. Şükür ki seni bana nasip edene. Sevgimin anahtarını ilham kapıma iletiyorum. Seni seviyorum kır çiçeğim..." Dedikten sonra Açelya'nın gözlerindeki parıltı paha biçilemezdi. Ünlü bir Ressam'ın muazzam tablosu gibiydi. Tabii bu hoş sözler bir yana, aşkın hakiki değerlerine inanan bu sevgili çift, birbirlerine her halükârda ilham kaynağı oluyor, gerektiğinde birbirlerine maneven destekte oluveriyorlardı. Açelya tabii ki Asaf'a hitaben konuşmaya başladı."Pekâla beyefendiciğim, Meleğinin seni asla ama asla bırakmayacağını ve her daim arkanda olduğunu biliyor muydunuz acaba?" Diye sordu. Asaf hiç şüphe etmeden, bütün benliği ile yanıtını esirgemedi.
"Evet. Biliyorum, çünkü sen benim kelebeğimsin ve ben o kelebeğin kanatlarıyım. Kanatları kelebekten asla ayrı olamaz. O nereye giderse ben de oradayım." Der demez, Açelya'nın gözlerinde ki ışıltı bir, bilemediniz on kat daha arttı. Bu sevgi tomurcukları adeta birbirleri için yaratılmışlardı ve birbirlerini o denli seviyorlardı ki, tabir-i caizse Leyla ile Mecnun görse imrenirdi. Zaten aşkta bu demek değil miydi? Ya da aşkın tarifi.
Belki de aşk ta kendileriydi! Neyse ki saat akşam 22.10'u gördüğünde sarılıp doya doya koklaştıktan sonra ayrıldılar.
Taki yarına dek! Asaf'ın kafasında ise onu inanılmaz derecede yoran bir soru vardı. Ne mi idi o soru? Açelya ile mutlu bir yuva kurmanın ne denli mümkün olduğuydu. Sahi ne zaman kuracaklardı? Sanırım az bir zaman daha vardı. Öncelikle Asaf bir demet çiçek ve bir kutu çikolata ile Açelya'nın kapısına dayanacak ve usulüyle isteyecekti. Evet, bu olacaktı. Çok seviyordu be Açelya'yı. Her gece resimlerine bakıyor, resimde saçlarına dokunurcasına okşuyordu ve kokusunu yanında hissederek uykulara dalıveriyordu. Kimi zaman Tanrıya bol bol şükranda bulunuyordu ve mutluluktan gözyaşlarına hakim olamıyordu. Erkekler ağlamaz demeyin ha sakın. Bal gibi de ağlar. İşte Asaf, Meleğini böylesi bir sevgi ile kucaklıyordu. Derin düşüncelere dalarken birden gök gürledi ve Asaf birden irkildi. Zaten uykusu da kaçmıştı. Saat 00.25'i gösteriyordu. Mutfağa gitti ve sade bir kahve pişirip, penceresinin önünde ki sandalyesine oturuverdi. Yağmur çoktan başlamıştı bile. Pıt pıt pencereye çarparken, huzurun sesine kulak açmıştı Asaf.
Sanki Açelya yanında gibiydi ve onunla yağmuru seyrediyor, kahvelerini yudumluyor gibiydi. Velhasıl Kelâm, Asaf zaten yanında gibi hissediyordu Açelya'yı. Ruhen ve kalben! Sandalyede uyuyakalan Asaf, sabah kalktığında adeta bitkin bir haldeydi. 08.20'de uyanmıştı ve direkt olarak telefonu eline aldı. Telefonda ise sesli bir mesaj.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşam Mucizesi
Roman d'amour"Eğer insan bir çiçeği seviyorsa ve milyonlarca yıldızın üzerinde bu çiçekten yalnızca bir tanecik varsa,yıldızlara uzaktan bakmak bile bu insanı mutlu etmeye yetecektir. Bizim aşkımız da yıldızlar kadar parlak ve muhteşem bir şekilde ilerliyordu ve...