ACI GERÇEK

35 28 4
                                    

Güzel günün akışına kapılan Açelya ve Asaf, harika vakitler geçirirken, rüzgârın esintisi adeta saçlarını okuşuyordu her ikisinin de. Geçen her dakika güzel anılara şahitlik ediyor, günlükleri'nin sayfalarında da her gece yerini alıyordu. Bahar kokan hava taze oksijen yayan çam ağaçları anılarla dolu yeni bir güne hazırlık yaparcasına mutluluk sergiliyorlardı. O gün geçen günlere göre biraz daha kendini iyi hissesen Açelya, yine ara ara baş dönmeleri yaşıyordu fakat artık her ikidi de durumun ciddiyeti'nin farkındaydılar. Asaf zaten Açelya'nın elini asla bırakmamak üzere yemin etmişti ve SÖZ vermişti. Zaten birbirlerine olan güvenleri tamdı ve bundan asla ve asla şüpheye düşmüyorlardı.

Açelya'dan:

Bugün günlerden Cumartesi idi. ve Efe ile Asel'in evlerine davetliydik. Güzel bir kahvaltı masası hazırlayacağına söz veren Asel, artık hamileliği'nin 6. ayındaydı. İkizler de Maşallah oldukça sağlıklılardı. Arabayla evden çıktık ve ilaçlarımı da yanıma alıp yola koyulduk. Giderken bir marketin önünde durduk ve biraz peynir, biraz zeytin, biraz da domates alıp yola çıkınca bir sonra ki durağımız fırındı.
Fırına girdiğimiz de mis gibi kokan sıcak ekmek kokusu insanı kendinden alıyordu adeta ve ekmeklerimizi de aldıktan sonra yolumuza devam ettik.
Eksik gedik var mı diye kontrol ettikten sonra Efe ve Asel'in evlerinin olduğu mahalleye girdik. Mayıs ayındaydık.
Bahar tüm ihtişamıyla çevreyi renklendiren ağaçlar ve çiçek tomurcukları ile ünlü bir ressamın tuvalinden fırlamış gibi görünüyordu.
Aseller'in kapısına geldiğimiz de bizi ilk karşılayan sokağın sevimli köpeği ve Asel'in göz bebeği olan Peti bizi karşıladı. Epey büyümüştü kerata.
Ee Asel ablası ona çok iyi bakıyordu tabi. Hilâl de heyecanlı gözlerle Petiye bakıyor, sevimli köpeğe karşı, elini başına koyup baş baş yapıyordu benim minik evlâdım. Neyse beş adet basamağı ve yanlarında şimşir bitkileri olan merdivenleri çıkıp kapıyı çaldık.
Kapıyı açan Efe oldu ve Efe'nin üzerin de ki kırmızı çiçekli mutfak önlüğünü görünce Asaf ile beni bir gülme tuttu.
Efe de altta kalamayıp Asaf'a karşılık verdi.

"Gül kanka gül, seni de görceğiz evlenince." Diye espiri yaptı. Aselciğim bugün pek hamarattı maşallah. Mis gibi kokan omlet ve patates kızartması'nın kokusu tüm evi sarmıştı ve bu harika bir kahvaltı olacaktı. Bundan emindik
Hemen koştum Aselciğimin yanına.
Asaf'ta Efe ile beraber televizyonun olduğu odaya gittiler ve hemen dalıverdiler sohbete. Hilâl, Asel teyzesini görünce gülücük attı ve Asel eridi gitti. Tam Asel, pusetinde yatan Hilâl'i sevecekti ki, sevmek için dizlerinin üzerinde eğildiğinde, Hilâl'in eli Asel'in karnına gitti ve bir süre orada kaldı. Tüylerimiz ürpermişti valla. Her ne hikmetse çok şaşırdık ve duygulandık. Adeta hissediyordu bizim ikizlerin varlığını. Asel Hilâl'i biraz severken ben de o sıra kahvaltı masasını kontrol ettim, ekmekleri de dilinleyip kızartmak üzere makineye koydum ve bir yandan da çayları bardaklara koyarken zaten o sırada da Efe ile Asaf geliverdiler.

"Yenge, Hilâl'e bak istersen ağlıyor. Kahvaltıyı biz hazırlarız. Sanırım acıktı." Dedi ve beni omzumdan ittirip dışarıya çıkardı. Evet benim kızım acıkmıştı. Yanımda getirdiğim bebek çantasından mamasını çıkarttım ve Hilal'i kucağıma alıp karnını doyurdum. Onun karnını doyurduktan sonra biraz alıştırma yapsın diye Asel'e verdim ve içeriye çocukların yanına gittim. Gittiğimde bir şeyler konuşuyorlardı ama ben gelince sustular.

"Hayırdır ne konuşuyordunuz siz bakalım?" Dedim ve gidip Asaf'ın koluna girdim.

"Yok aslın da önemli bir şey konuşmuyoruz. Laflıyorduk öyle havadan sudan." Her ne kadar geçiştirseler de aslından geçiştirilecek bir şey olmadığını her ikisi de biliyordu. Fakat, geçiştirmelerinin sebebi aslından hastalığı gizlemek değil, Asaf'ın ani heyecanından dolayı
ne yapacağını şaşırması ve eli ayağına dolanacağı içindi. Sonrasında kahvaltıya geçtiler ve masaya oturdukların da Asaf, Efe'ye kaş göz işareti yapsa da o anlık Efe, pekte taviz vermemişçesine sonra konuşuruz gibilerinden geçiştirdi. Çaylar dolduruldu, ekmekler, ekmek kızartma makinesinden çıkarıldı ve afiyetli bir şekilde kahvaltı faslı süregeldi. Masa da her ne kadar neşeli ve gülünçlü vakitler geçse de Asaf'ın kafasın da soru işaretleri bir o kadar da artmış bulundu. Bir yandan Açelya'ya bakarken diğer yandan da yavrusu Hilal'e bakıyordu. Uzun uzadıya şüpheler kafasında her ne kadar artsa da aslın da hem bir yandan evham yapıyordu hem de bir yandan içi içini yiyordu esasında. Her ne kadar gerçeğe vakıf olmasa da. Kahvaltı sırası da geçtiktan sonra, bu sefer sıra masayı toplama aşamasına gelmişti ve bir yandan masa toplanırken bir yandan da çiçek motifli tepsiye fincanlar diziliyordu. Ee tabii güzel bir kahvaltının hemen ardından okkalı bir türk kahvesi şöleni kaçınılmaz olurdu.
Bu sefer ki de her ne kadar keyifli olacaksa bir o kadar da Asaf için stresli bir an olacaktı. Tam kahveler pişirildikten ve fincanlara doldurulduktan sonra, ikram edilirken Asaf bir oraya bir buraya dalarcasına sabit bir şekilde odaklanıyordu fakat bu sessizliği Efe bozdu.

Yaşam MucizesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin