Sabah gözlerimi güneşin parlaklığı ile açtım. Ne ara balkona geldim, ne ara Asaf yanıma geldi ve ben huzurla kâbus görmeden uyudum. İnanın hatırlamıyorum. Ama sanki bugün biraz daha iyiydim. İnsan bazen içindeki sesi dinleyip mutsuzluğa sürüklenebiliyor. Bunca zamana kadar mutluluğu hiç tatmamış olan ben, mutluluğu Asaf'ın yanında buldum ve ayrılmaya da hiç niyetim yok. Nedenini bilmediğim bir şekilde, iyi olmama rağmen, içimde büyük bir huzursuzluk vardı. Boş ver deyip Asaf'ı uyandırdım ve gözlerini açtığı gibi beni üstüne çekip güçlü kollarıyla belimi sardı ve kulağıma doğru eğilip
"Çok güzelsin." Diye fısıldadı.
"Serseri." Diyerek saçlarını karıştırdım ve ayağa kalktım. Ama sanırım unuttuğum birşey vardı. Oda dikişlerimin olduğuydu. Ani bir sızlamayla öne doğru eğildim ve duvara tutundum. Asaf endişeyle yanıma geldi ve beni kucağına alıp aşağı indirdi. Canım ne kadar acıyor olmalı ki gözlerimden yaş akıyordu. Beni kanepenin üzerine yatırarak üzerimdeki bluzu sıyırdı ve yaraya baktı. Biraz kanıyordu. Yukarıdan ilkyardım malzemelerini getirdi ve pansuman yapmaya başladı. Elim Gece'nin elindeydi, çünkü sürdüğü şey canımı aşırı yakıyordu. Yavaşca sürdü ve sargıyı değiştirip beni dikkatlice doğrultup kendisi de yanıma oturdu. Elini elime kenetledi ve öptü. Öyle güzel bakıyordu ki sevmemek elde değildi. Aşırı sıkılmıştım ve dışarıya çıkmak istiyordum. Ayağa kalktım ve yavaş adımlarla antreye gidip hırkamı aldım. Asaf beni gördü ve kaşlarını çatıp bana baktı ve,
"nereye gidiyorsun güzellik?" Diye sordu.
"Markete gideceğim aşkım ya. Canım kısır çekti, kısırlık malzeme alacağım. Gelirim bir 15-20 dakikaya. Telefonum yanımda zaten. Birşey olursa ararım. Merak etme."
"Oldu canım başka sıkıntın var mı? Gece'nin başına gelenlerden sonra seni tek gönderir miyim ben? Ya ben geleyim, ya da çocuklardan birisi gelsin. Aklım sende kalmamış olur en azından." Gözlerimi devirerek konuştum.
"Sen beni merak etme sevgilim. Konumum açık. Birşey olursa oradan bulursunuz." Dedim ve kapıdan çıkıp gittim. Market 2 sokak ötedeydi ve o sokak çok ara yol üzerindeydi. Genellikle oradan geçmezdik ama bu sefer mecburen geçmek zorundaydım. Korkuyordum. Çünkü geçen hafta Gece'yi de takip etmişti pis sapığın biri. Adamı Rüzgâr'ın elinden zor almıştık. Gece kendini güçlü zannetse bile değildi ve korkuyordu. Zor bir hafta geçirmiştik. Ara sokağa geldiğimde bir dakika durdum ve derin bir nefes alarak markete doğru yürümeye başladım. Birinin arkamdan geldiğini hissettim ve durdum.
"Ah salak Açelya neden tek geldin ki?!" Diye kendime kızdım. Ama nafile, iş işten geçmişti. Yanımda ne bıçak, ne bibergazı vardı. Kendimi savunmak istesem onu da başaramazdım bu korkuyla. Tam ben tekrar ilerleyecekken kolumdan bir el tuttu ve ağzımı kapatarak ıssız bir yere çekti. Şu an ki korkumun haddi hesabı yoktu. Gözlerimden yaşlar akıyordu ve kalbim deli gibi çarpıyordu. Elini ısırmamla
"Ahh!" Deyip tokadı çakması bir oldu. O anki şokla kafam yana çevrilip, elim yanağıma giderken ağzıma demir tadı geldi. Dudağım kanıyordu. Ne kadar korksam da kendimi savunmam gerekiyordu. Ama savunma hareketleri bilmiyordum.
"Ne istiyorsun ya sen benden!?" Diye cırladım. Eliyle tekrar ağzımı kapattı ve bu sefer cebinden bıçak çıkarıp boğazıma dayadı. Deli gibi ağlamaya başladım. Şu an beni burada öldürse kimsenin ruhu bile duymazdı. Çünkü ara sokak diye kimse buradan geçmiyordu. Adama iğrenerek baktım. Elini ağzımdan çektiği anda yüzüne tükürdüm. Bana öyle bir baktı ki bir kaç adım geriye gitmek zorunda kaldım. En son sırtım duvarla buluştuğunda kaçacak başka bir yerim kalmamıştı. Şu an Asaf'ın beni arayıp bulmasını ve bana sarılıp sakinleştirmesini herşeyden çok istiyordum. Hava kararmıştı ve eminim şu an heryerde beni arıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşam Mucizesi
Romance"Eğer insan bir çiçeği seviyorsa ve milyonlarca yıldızın üzerinde bu çiçekten yalnızca bir tanecik varsa,yıldızlara uzaktan bakmak bile bu insanı mutlu etmeye yetecektir. Bizim aşkımız da yıldızlar kadar parlak ve muhteşem bir şekilde ilerliyordu ve...