Öğrendiğimiz o şok edici olaydan sonra kimsenin ağzını bıçak açmadı. Herkes hastahanede Asel'in kendine gelmesini bekliyordu. Efe'nin akan gözyaşlarının haddi hesabı yoktu. Korkuyordu, çünkü sevdiği kadına birşey olmasını kaldıramazdı. Üzülüyordu, çünkü Asel bebeği doğurmak için ısrar ediyordu. Mutluydu, çünkü baba oluyordu. Kaldığımız gece odada herkes biryere dağılmıştı. Ama şimdi dışarıdaydık. Baktım ki herkesin yüzü asık, belki kendilerine gelirler diye kahve almak için ayağa kalktım. Asaf bana döndü ve
"Nereye sevgilim?" Diye sordu. Ona bakakaldım. Eğer bize öyle bir şey olsaydı Asaf kabul eder miydi merak ediyordum. Bende anne olmak istiyordum ama daha erkendi. Asel nasıl böyle bir düşünceye kapılmıştı bilmiyordum. Ama ne yapıyorsak kendi iyiliği için olduğunu anlamıyordu. Belki de anlamayacaktı bilmiyorum. Gözümün daldığı yerden Asaf'ın bana seslenmesi ile çıktım.
"Güzelim iyi misin? Daldın." Dedi ve merhametli gözleri ile bana baktı. Onu çok seviyordum.
"İyiyim ya yok bir şeyim. Sen merak etme." Dedim ve rahatlasın diye gülümsedim. Gözlerim boş boş duvarı izleyen Efe'ye kaydı. Mosmor olan gözaltları, kıpkırmızı gözleri ve burnu, gece boyu ağladığının ve uyumadığının kanıtı niteliğindeydi.
"Efe!" Dedim. Ve onun yanına ilerleyip çenesinden tutup kaldırdım ve yüzüme bakmasını sağladım.
"Yenge!" Dedi ve sustu. Gözlerinden akan yaşlar benim yüreğimi yakıyordu. Bakışları çok şey haykırıyordu. Ama böyle olmamalıydı.
"Herkes beni bir dinleyebilir mi lütfen! Asel benim kızkardeşim. Onun kötülüğünü isteyecek belki de en son kişiyim. Siz böye ağlayarak Asel'e hiçbir şekilde yardımcı olmuyorsunuz ki. Eğer ona destek olmak istiyorsanız ağlamayı kesin ve öyle destek olun. Bu şekilde onu daha çok karamsarlığa sürüklüyorsunuz. Uyanınca hepimiz onun yanında olacağız ve en doğru kararı almasını sağlayacağız. Ve her ne karar vermiş olursa olsun ona destek çıkacağız. Anlaşıldı mı?! Şimdi Efe Asel'in yanına gidiyorsun ve elini tutuyorsun. Rüzgâr sen Gece ve benimkini alıp bahçeye çıkıyorsunuz hava almaya. Bende kahve alıp geliyorum. Hadi herkes işinin başına." Dedim ve susup derin bir nefes aldım. Herkes bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu.
"E hadisenize daha hâlâ bekliyorsunuz!" Dedim ve kahve almak için onları arkamda bırakarak aşağı kata kafeteryaya indim. Vitrine giderek 5 kahve 5 tane de çikolata aldım. Kahvelerin olmasını beklerken orada tek başına oturan küçük bir kız çocuğu gördüm ve yanına ilerleyip boy seviyesine indim.
"Merhaba prenses. Annen nerede? Kayıp mı oldun sen?" Diye sordum. Saçları iki yana örgülü minik kızı gördüğüm anda içim çok ısınmıştı. Kız bana baktı ve kocaman gülümseyerek elindeki ayıcığı gösterdi.
"Bak bu bobo. Benimle beraber uyuyor. Senin oyuncağın var mı?" Diye sordu. Ona sevgi dolu baktım ve yanağını sıktım.
"Benimde var oyuncaklarım. Ama senin ki gibi güzel değiller." Dedim. O sırada adam kahvelerin hazır olduğunu söyledi. Ona başımı salladım ve 1 dakika işareti yaptım.
"Eğer istersen bobo ile uyuyabilirsin." Dedi ve kocaman gülümseyerek baktı bana.
"Sen oyna prenses. Sen neden buradasın bakalım?" Diye sordum. Bu minik kızı nedense çok benimsemiştim.
"Hasta oldum ben." Dedi. Gülümsedim ve saçını okşadım.
"Yedin tabi çikolataları dondurmaları. Hasta oldun. Diktin değil mi başına anne babanı?" Dedim ve dayanamayıp o minicik ellerinden öptüm.
"Yok. JMML hastasıyım ben." Dedi ve kocaman gözleriyle bana baktı. Güldüm ve sordum.
"Hımm neymiş o JMML?" Diye sordum ve yüzüne baktım ne diyecek diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşam Mucizesi
Romance"Eğer insan bir çiçeği seviyorsa ve milyonlarca yıldızın üzerinde bu çiçekten yalnızca bir tanecik varsa,yıldızlara uzaktan bakmak bile bu insanı mutlu etmeye yetecektir. Bizim aşkımız da yıldızlar kadar parlak ve muhteşem bir şekilde ilerliyordu ve...