Duyduğum sesle irkilerek gözlerimi açtım. Nerede olduğumu bilmiyordum. Ama tavana baktığımda gördüğüm beyaz ışık bana hastahanede olduğumu söylüyordu. Yanıma baktığımda Efe'nin elimi tutarak uyuduğunu gördüm. Olanları hatırlayınca kalbim sıkıştı ve doğrulup etrafıma bakındım. Ama Asaf'ı görememiştim. Düşündüğüm şeyin gerçekleşmeme umuduyla ağlayarak Efe'yi uyandırdım. Efe uyanıp bana baktı ve neden ağladığımı anlayıp bana sarıldı. Ama ben kendimi geri çekip elini tuttum ve ona dönüp,
"Efe ne olur! Sana yalvarıyorum, bana Asaf'ın yaşadığını söyle. Ben böyle bir acıyla savaşamam."
"Şşt! Sakin ol. Bak sana söz veriyorum, serumun bitince götüreceğim seni. Ama şu an dinlenmen lazım. Hadi kuzum." Dedi ve alnımdan öpüp elimi tuttu. Uyumak istiyordum. Çünkü çok yorgundum. Ama uyuyamıyordum. Çünkü aklım sevdiğim adamdaydı. En son duyduğum sesin silah sesi olması başlı başına zaten aklımı kaçırma sebebimdi. Efe'nin eli hâlâ elimdeydi. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken elini daha sıkı tuttum ve kendimi ne kadar istemesem de uykunun kollarına bıraktım. Kâbuslarımda o adamı görüyordum her seferinde. Ve bana ellerini uzatıp
"Gel! Eğer gelmezsen herşey daha kötü olur." Diyor ve gidiyordu. Yine aynı kâbusları görüyordum. Çığlık atarak uyandığımda Efe'nin de korkuyla uyandığını fark ettim. Elimi hâlâ bırakmamıştı. Kafamı yukarıya çevirdim ve serumumun bittiğini gördüm. Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeyi başardıktan sonra Efe'ye dönüp,
"Efe!"
"Efendim güzelim?"
"Serum bitmiş, hemşireyi çağırabilir misin?"
"Tamam kuzum. Sen beni bekle 5 dakika burda."
"Tamam." Dedim bitkin sesimle. Asaf'ın göğsünde uyumayı özlemiştim. Ama o şu an yanımda değildi. Canımın içi sevgilime ulaşamıyordum. Bitkin olduğumdan olsa gerek gözlerim kapanıyordu. En son hemşire ile birlikte içeriye giren Efe'nin sesini duymuştum. Açtığımda saatin geç olduğunu havanın karanlık olmasından anlamıştım. Koluma baktığımda serum çıkmış, bant yapıştırılmıştı. Yanımda oturan kişiye baktım kısık gözlerimle. Bu sefer nöbeti Rüzgâr devralmıştı. Sırayla gelip kalıyorlar, kalkmama izin vermiyorlardı. Bu sefer uyuyamadım. Sadece tavana bakarak şu son 2 günümün ne kadar berbat geçtiğini düşünüyordum. Ben kimin ahını almıştım da mutlu olamıyordum? Bunun cevabını bulamıyordum bir türlü. Elimi tutarak uyuyakalan Rüzgâr yerinde huzursuzca kıpırdandı ve saçları dağınık bir şekilde yarı uyur yarı uyanık, gülümseyerek bana baktı. Ben iyiydim ve Asaf'ı görmek istiyordum artık.
"Rüzgâr ben iyiyim gerçekten. Nolur! Kalkıp Asaf'ın yanına gitmek istiyorum."
"Kusura bakma bir tanem. Çok isterdim ama Asaf'tan büyük sözler aldım. Seni onun yanına götürmem yasak. O yüzden şimdi biz seninle kantine kahve içmeye gidiyoruz. Sakın bana itiraz edipte Asaf bu haldeyken boğazımdan geçmez deme! İyi olduğunu bil yeter. Hadi bakalım düş önüme." Dedi ve beni elimden tutup yavaşça kaldırdı. Sakin sakin asansörün olduğu koridora ilerliyorduk. Çağırdık ve 1. kata basıp aşağı indik. Beni yakınında bulunduğumuz bir masaya oturtup kendisi kahve almaya gitti. 5 dakika sonra geldiğinde elinde çikolata da vardı. Birini benim önüme koyup çikolatasını açtı, ve direkt yemeye başladı.
"Ye o çikolatayı. serotonin hormonu" salgılıyor.
"O ne demek?"
"Yani mutluluk hormonu. Bak güzelim!" Dedi ve elimi avucunun içine alıp konuşmaya başladı.
"Çok ama çok zor şeyler yaşadın. Emin ol Gece'yi bulduğumda nasıl hissediyorsam, şu an sana karşıda öyle hissediyorum. Biliyorum kalbin çok acıyor, hatta bazen nefes almakta bile zorlanıyorsun. Ama emin ol bundan geçecek. Korkman için hiçbir sebep yok güzelim. İnan ki. Sen benim için sadece yenge değil, aynı zamanda çok da yakın bir arkadaşsın. Seni bulmuşken kaybedemem. O yüzden kendini toparlaman lazım. Bak sana sadece şunu söyleyeceğim. Sen tek değilsin. Ben varım, Efe var, Asel var, Gece var. En önemlisi sevdiğin adam var. Korkma tamam mı? Biz seni hiçbir şekilde yalnız bırakmayacağız. Ve hiç hoşlanmayacaksın ama polisler senin ifadeni almak istiyorlar. Olan şeyleri bir kez daha anlatmak çok zor biliyorum ama kahveni içtikten sonra gidelim de alsınlar ifadeni olur mu?" Dedi ve sustu. Olanları anlatırken tekrar yaşamak çok zordu. Daha kendime gelememiştim ve bu beni çok fazla yıpratıyordu. Artık sadece Asaf'ın kucağında uyumak istiyordum. Gözlerim yavaş yavaş dolarken kendimi çok fazla sıktığımı farkettim. Evet! Yine ve yine panik atak geçiriyordum. Rüzâr endişeyle bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşam Mucizesi
Romance"Eğer insan bir çiçeği seviyorsa ve milyonlarca yıldızın üzerinde bu çiçekten yalnızca bir tanecik varsa,yıldızlara uzaktan bakmak bile bu insanı mutlu etmeye yetecektir. Bizim aşkımız da yıldızlar kadar parlak ve muhteşem bir şekilde ilerliyordu ve...