BAY COOPER

288 10 46
                                    


Başlığı aklıma ne gelirse öyle yazıyorum. Çok düşünüyorum ama cidden aklıma bir şey gelmiyor. :/ Neyse. Umarım yeni bölümü beğenirsiniz. İyi okumalar :)

Tam üç gün olmuştu.. Koskoca üç gün. Onlar bize gelmiyordu. Biz de onlara gitmiyorduk. Ara sıra Kelsey in çocuklarla telefondan konuştuğunu duyuyordum. Kulak misafiri oluyordum. Pekâlâ, kulağımı kapıya dayayıp dinliyordum. Günlük konuşmalar ve Ashton la aptal aşklarıyla ilgili konuşmalarından başka bir şey duymuyordum. O günden beri Luke a karşı büyük bir soğukluk hissediyordum. Nedeni de yoktu. İstediği kızla çıkabilirdi. İstediği kızla sarılabilirdi. Ama benim aptal kafam bu nefretin ne olduğunu bir türlü çözememişti. Onu kıskanıyor muydum? Hayır. Bu çok başka bir duyguydu. Ona önceden üzülüyordum. Gerek kız arkadaşından gördüğü ihanetten dolayı. Gerek arkadaşlarından kendisini uzaklaştırmaya çalışı. Ama şuan Clara yla gayet mutlu gözüküyordu. Neden sadece benim gözümün önünde çaresiz bir çocuk gibi gözüküyordu? Bunu yapan oydu. Ve şuan o üç günün ardından hepsi aşağıda koyu bir sohbetin içindelerdi. Ben mi? Odamın kapısını kilitlemiştim. Keman çalıyordum. Onlar gidene kadar da asla aşağı inmeyi düşünmüyordum. Kapımın tıklanmasıyla yavaşça durdum ve konuşmasını bekledim.

" Niye aşağı gelmiyorsun? " Calum un sesiyle derince nefes aldım.

" Ders çalışıyorum. Bu dersi haftasonu çalacağım. Ve bu dersten kalırsam, annemden çok bayan Green in beni azarlayacağını biliyorum ve onun cırtlak bağırmalarına katlanabileceğimi hiç sanmıyorum. Açıklayıcı oldu mu, Calum? "

Calum kapının arkasında olmasına rağmen benim odamın içinde yankılanacak kadar büyük bir kahkaha kopardı.

" Kesinlikle, Prenses. Dinlenmek istersen biz aşağıdayız. "

Adım sesleriyle derse tekrar döndüm. Ashton nun kahkahasını duymamla ben de güldüm. Cidden kendi güldüğünde başkalarını da güldüren bir özelliği vardı. Beş dakika olmamıştı ki kapı yine tıklatıldı.

" Ne var? " dişlerimin arasından tısladım.

" Elizabeth, Beth, Prenses, Miller--" tekerleme gibi söylerken onu durdurdum.

" Michael. Rahatsız edilmek istemediğimi söylemiştim. Tanrım... Sizin başka işiniz yok mu? "

" Benim amacım da zaten rahatsız etmek. Uğraşmayı seviyorum. "

Kapıya parmaklarıyla ritim tutarken kesik kesik kıkırdıyordu. Kapıya doğru yürüdüm ve kafamı kapıya yasladım.

" Bir kelime daha söylersen ya da kapıya vurursan oyun konsolunu parçalara ayrılmış bir şekilde çöp kutunun içinde bulursun. Sana yemin ederim ki Michael, bunu yaparım. " fısıltıyla konuşmanın ardından kapının önünden hızlıca uzaklaşan ayak seslerini duydum. Keyiflice gülümserken dağınık örgümü bozdum ve yorgunca yatağa uzandım. Kafamı bir türlü dağıtamıyordum. Aşağıda var mı yok mu bilmediğim bir Luke yüzünden sinirlerimi bozmakta ustaydım. Örgümü tekrar yapıp müzik kitabımı açtım. Tellere daha sert bir şekilde basarken üçüncü kez kapı tıklatıldı.

" Tanrı aşkına! Şu kapının önüne gelmeyin artık! Defolun! " sesimi en yüksek tonda kullanırken karşı tarafın konuşmasını bekliyordum.

" Benim, Prenses. Ben sadece senin-- "

" Defol. " ani çıkışım karşısında biraz duraksadı. Böyle bir tepki vereceğimi bilmiyordu. Çünkü okulun önünde ona olan sinirli bakışlarımı görmemişti. Büyük bir şok geçirmiş olabilirdi. Kapının kulbu aşağı doğru inerken kapının kilitli olduğunu anladı ve tekrar ve tekrar denedi. Şuan onun yüzünü görmek dahi istemiyordum. O sevimli gülümsemesini görürsem ona karşı yumuşardım çünkü.

PRINCESS // Hemmings. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin