Yastığım altındaki titreşim uyanmama sebep olurken seslice homurdandım. Gözlerim inatla kapanmayı istiyordu. Ama maalesef ki bugün cumaydı. Kalkıp hazırlanmam gerekiyordu. En azından okuldan gelince sabaha kadar uyuyabilirdim. Gerinerek ayağa kalktım. Aşağıdaki gülüşme sesleri başımdan aşağı kaynar sular dökülmesine neden olmuştu. Aklım gece olanları hızla tararken gözlerimi sonuna kadar açtım. Lanet Harry Styles gece kapımda belirmiş ve ağlamalarıma şahit olmuştu. Alnıma hızlıca vurdum ve odamdaki banyoya yöneldim. Rutin işlerimi hızlıca halledip içeri geçtim. Dolabımı hızlıca açıp elbiseleri hızlıca taramaya başladım. Bi dk. Aşağıdaki gülüşme sesleri kimlere aitti? Aman tanrım! Daisy ve.. Hemen aşağı inmeliydim. Üstüme dar kot ve gri bol kazak geçirdim. Saçımı yandan hızlıca ördüm. Şuan yaptığım çok mantıksızdı. Hatta utançtan oraya gitmemem bile gerekirdi. Dün gece ki saçmalığım aklıma geldikçe kafamı duvara vurma isteğim geliyordu. Duygusal ergenler gibi davrandığımı farkındaydım. Derin bir nefes alıp merdivenlerden yavaşça inmeye başladım. Daisy nin neşeli sesiyle olduğum yerde kaldım
" Bir krep daha ister misin, Styles? "
" Hayır, teşekkür ederim. " dedi Styles hafifçe gülerek.
Yapmacık öksürüğüm ikisini de bana döndürmüştü. Yanaklarım kızarmış olabilirdi. Daisy i şaşkınlıkla bana bakarken Styles ın bakışları biraz daha bana karşı.. Anlamlı gibiydi.
" Günaydın Miller. " dedi Styles sırıtarak.
Zar zor gülümsedim.
" Günaydın. Sen.. Gitmemiş miydin? " dedim kapının pervazına yaslanmadan önce. Daha fazla rezil olmamakta yarar vardı.
" Aslında ben de şimdi kal- "
" Lütfen, otur Harry. Daha portakallı kekimi yiyeceksin. " dedi Daisy onu zorla sandalyeye otuttururken. Kafayı kaçırmış olmalıydı. Gözlerimi devirerek masaya doğru yürüdüm.
Harry bundan rahatsız olmuş gibi gözükmüyordu. Kendime bir kahve alıp pencereden dışarıyı izlemeye başladım." Düne göre nasılsın, Elizabeth? " Kafamı peynirini ağzına atan Styles e çevirdim.
" İyiyim. Büyütülecek birşey yoktu aslında. Kalmana gerek yoktu. " dedim düz bir ifadeyle. Evet, biraz yüzsüz davranıyor olabilirdim.
" Gideceği sırada onu ben durdurdum. "
İçtiğim kahve boğazımda kalırken bunu diyen Daisy e döndüm.
" Saat geç olmuştu. Senin dışarıya çıktığından bahsetti ve ben de senin adına korktum bebeğim. Bir çılgınlık yapıp evden fırlayıp bir arabanın önüne bile atlayabilirdin. "
Bu kadar yeterdi.
" Senarist olabilirsin, Daisy. Durma çabala. Size afiyet olsun. " dedim yüzlerine bakmadan. Dünkü durumu ciddiye mi alıyorlardı yoksa dalga mı geçiyorlardı belli değildi. En iyisi kahvaltılarını bensiz yaparlarsa ortam biraz daha romantik olabilirdi. Daisy onu elde etmeye mi çalışıyordu? Tanrım. Bugün onlarda okulu ekmişlerse bende ekebilirdim. Yatağımın üstünden telefonumu alıp dışarıya kendimi attım. Kaldırım taşına ayağımı koyup bağcıklarımı bağlamak için eğildiğimde bana perde arkasından baktıklarını gördüm. Seslice homurdanarak telefonumu elime aldım. 1 mesaj kalbimin teklemesine sebep olmuştu. Adımlarımı yavaşlatıp mesaja tıkladım.
" Bu karmaşıklık seni de yoruyor, farkındayım. Yemin ederim, vazgeçmedim. Yalnız değilsin. Yalnız değilim. Solgun yüzündeki mutluluktan yoksun olan o ifadeyi değiştirmeyi isterdim. Günden güne daha fazla dağılan saçlarını örmek isterdim. Çünkü sen örgü seviyorsun. Biliyorum. Ben oralarda bi yerlerdeyim. Bunu unutma. Seni seviyorum Anna. "
Nemli gözlerim görüş alanımı kapatırken bir banka oturdum. Elim istemsizce saçıma giderken hırpalayarak yaptığım örgüyü bozdum. Daha fazla dayanamayarak elimi yüzüme bastırıp ağlamaya başladım. Bunu bana yapmamalıydı. Bunlar acı çektirmekten başka bir işe yaramıyordu. İçimdeki ateşi alevlendiriyordu. Sevgi ve öfke ateşini. Kendime hakim olamayarak Calum u aradım. O aptala söyleyeceğim iki çift laf vardı.
" Eli- "
" Telefonu Luke a ver, Calum. " Calum un neşeli kahkahasından eser kalmazken boğazını temizledi.
" O burda değil, Beth. Bak sana yemin olsun yanımda değil. İstiyorsan numarasını- "
" İstemiyorum. " dedim dişlerimin arasından.
" Görüşürüz. "
Telefonu kapatıp cebime attım. Belki sıcak bir kahve iyi gelebilir ümidiyle dağınık halimle bir kafeye girdim. En köşedeki masaya oturup sandalyeye sindim. Sipariş verdikten sonra çantamdan bir kitap çıkarıp okumaya başladım. Ani gelen düşünceyle kafamı hızla kaldırdım. Belki de eski hayatıma dönmeliydim. Ama onsuz olan hayatıma. Belki bu benim için daha iyi olabilirdi. Lanet olsun ki bu mesajları ikileme düşmeme neden oluyordu. Yaptıklarında mantığa değer birşey bulamıyordum. Sessizce ona homurdanırken telefonum çalmaya başladı. Daisy arıyordu.
" Ne var? "
" El, buraya gelmelisin. " dedi heyecanla.
" Neden Daisy? Beni saçma birşey için çağırıyorsan.. "
" Aptal kız, sana paket var. Benim imzamı kabul etmiyorlar. Elizabeth Anna Miller ın kesin imzası şartmış. " dedi ağzında geveleyerek.
" Tamam, geliyorum. " dedim düz ifademle.
Eve hızlı adımlarla vardığımda kapının önünde bir postacı bir Daisy bir Styles ve bir insan boyunda hediye paketi duruyordu. Ne?! Bu da neydi böyle?
" İyi günler, Elizabeth Anna Miller siz misiniz? "
" Evet, benim. " dedim kuru bir sesle.
Gösterdiği yeri imzalayıp mavi pakete baştan aşağı baktım. Daisy heyecanla şakıyarak paketin etrafında döndü.
" Hadi açalım. " dedi kahkaha atarak.
Styles saçlarını karıştırıp bana döndü.
" Gizli bir hayran ha? " dedi pis bir şekilde sırıtarak.
" Pek gizli olduğu söylenemez. " dedim fısıltıyla.
Donuk bakışlarım karşısında onlarda şaşırmış olacak ki bana yöneldiler.
" Paketi açmayacak mısın? " dedi ikisi de aynı anda.
Kafamı iki yana salladım.
" Hayır, açmayacağım. Çünkü içinde ne olduğunu biliyorum. Onu çöpe atın. " eve hızla girerken sırtımdaki bakışlara aldırmadım. Bu durum çığırından çıkmıştı.
Uzun zamandır yorum almıyorum. Nasıl gidiyor beğeniyor musunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRINCESS // Hemmings.
Fanfiction" Lütfen Luke... Lütfen.. Bunu bize yapma. " dedim sesimin titremesine engel olamayarak. Birkaç dakikanın ardından ellerimi bırakıp geriye çıktı. Dudakları düz çizgi haline gelirken kaşlarını çattı. " Sevmediğim birinin yanında duramam. Bu konuda k...