" Doğum günü pastam nerde kaldı?" dedi Luke konuyu değiştirerek. Beni kurtarmasından dolayı içimden ona defalarca teşekkür edip kenara geçtim. İnsanlar Luke un önünü açacak şekilde kenara çekilirken büyük bir pasta önüne geldi. Herkes hep bir ağızdan doğum günü şarkısını söylerken Luke gülmeden duramıyordu. Nefesini tutup gözlerini kapadı. Ellerimi birleştirip ne dilediğini tahmin etmeye çalıştım. Tahmin etmek mi? Yakın bir tahminde bulunmamın bile hiç ihtimali yoktu. Gözlerini açtığı anda göz göze geldik. Tesadüf olduğunu düşünerek kendi kendime gülümsedim ama benden bakışlarını ayırmadan mumları üflemesi kalbimin daha hızlı çarpmasına neden olmuştu. Herkes hediyelerini dağıtırken arada Luke a şaka yapıp prenses tacı alanlar da olmuştu. Buna kızsa da yine de onlarla da kucaklaşmıştı. Ashton ortamıza gelerek her zaman ki gibi telefonunun kamerasını açıp yukarı kaldırdı.
" Gülümseyin çekiyorum! Lukey beyaz dişlerini görmek istiyorum dostum! " dedi bağırarak. Olabildiğince dişlerimizi gösterirken Luke elini omzuma atarak beni kendine çekti. Birlikte poz vermemiz ayrı bir utanç verirken bizim çocuklar beni bekliyordu. Hediyeyi hatırladığım an elim ayağıma dolaşsa da Luke un elini kavradım. İkiletmeden benle arka bahçeye doğru gelirken arkamızdan söylenmeye başlamışlardı bile.
" Çabuk olun! Daha şarkı söyleyeceğiz! " dedi Michael. Arka bahçeye vardığımızda Luke u hediye paketinin önüne getirdim. Ağzı şaşkınlıkla o şeklini alırken ıslık çalarak hediye paketinin etrafında bir tur döndü.
" Vay canına. Benden uzun bir hediye paketi. " gülerek arkasını döndü.
" Aslında bu hediye konusunda Calum dan kopya almak zorunda kaldım. Gerçekten çok düşündüm ama-- "
" Şş. " işaret parmağını dudağıma bastırarak beni susturdu.
" Ben zaten önceden hediyemi almıştım. " dedi çarpıkça gülümseyerek. Bana konuşma fırsatı vermeden arkasını dönüp hediye paketini açmaya başladı. Dışarda olduğumuza rağmen çok terlemiştim. Bunun nedeni belliydi. Saçlarımı geriye atıp onu izlemeye başladım. Büyük bir kahkaha kopardı. Hediyeyi gördüğü andaki yüz ifadesi sürekli görülmeye değerdi.
" Vaovvv! Benden uzun bir penguen! Bunun yatağıma sığacağından emin değilim ama deneyeceğim. " dedi ona sarılırken. Derin derin nefesler almaya çalışıyordum ama bu bana kolaylık göstereceği yerde daha kötü oluyordum. Ona sarılmayı bırakıp ayağa kalktı. Karşımda dikilirken başımı kaldırmadım. Elinde tuttuğunu daha yeni farkettiğim prenses tacını saçımın üstüne yerleştirdi. Ne yapmaya çalıştığını ölçerken geri çekilip bana baktı.
" Prenses olduğuna göre bir tacın olmalıydı değil mi? Böyle daha güzel oldun. Ve.. "
Durakladı. Bir müddet düşünüp yüzünü buruşturdu.
" Lanet olsun. Çıkma teklifi etmek için girdiğim şu hale bakar mısın? Ama bu senin için değer. Bu çirkin penguen yavrusu ile çıkar mısın? " dedi gözlerini bile kırpmadan cevabımı beklerken. Şuanda yığılıp havuzun içine düşebilirdim.
" Pekala. Birşey soracağım. Araya hikayeleri karıştırıyor olabilirsin ama sakın kendini kurbağa prens yerine koyupta benden seni öpmemi bekleme, bay Hemmings. Evet. "
Kaşları hayretle havaya kalktı.
" Ne evet? "
" Neden anlamamazlıktan geliyorsun? Beni utandırmak zorunda mısın? " dedim yüzümü ellerimle kapatırken. Kıkırdadı ve anlayamayacağım birşeyler söyledi. Bu hoşuna gitmişti.
" Teklifimi kabul ediyor musun? "
" Evet, lanet olası. " dedim gülerek. Yüzü şekilden şekile girerken beni hızla kendine çekip sarıldı. O anda alkış tufanının kopması bir olmuştu. Ve ben yine utançla yüzümü Luke a sarılarak sakladım.
Şimdi söyleyin bana. Ben bu hikayenin devamını nasıl getireceğim? Bunların birleşmemesi lazımdı. Ya da finale ne dersiniz? Ayrıca yeni bir hikayeye başladım. Yeni hikayenin konusu ise bundan farklı. Calum Hood hikayesi. Sizleri seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRINCESS // Hemmings.
Fanfic" Lütfen Luke... Lütfen.. Bunu bize yapma. " dedim sesimin titremesine engel olamayarak. Birkaç dakikanın ardından ellerimi bırakıp geriye çıktı. Dudakları düz çizgi haline gelirken kaşlarını çattı. " Sevmediğim birinin yanında duramam. Bu konuda k...