Karışık ortamlar bana göre değildi. Çevremde bir yığın kalabalık insan olsa bile ben her zaman kendimi çekmiştim. Benim doğamda kalabalığa ihtiyaç yoktu. Amerika ya geldiğimden beri düşüncelerimin iyice değiştiğini ve daha da içime kapandığımı farkındaydım. Doğruyu söylemek gerekirse bu halimden memnundum şimdilik. Şuan sekiz on kişilik bir arkadaş grubunun arasında oturuyor ve onların gırgır şamatalarını dinliyordum. Bu bazen sıkıcı olsa da en azından onların yanında gülümseyebiliyordum.
" Dün Bayan Watson un yaptığını gördün mü? Styles ın saçlarından tutup kütüphaneyi temizlettirmeye götürmüş. Star Styles kendinin b.k olduğunun farkında değil. " dedi. Tanıdık isimle kaşlarım çatılarak başımı kaldırdım.
" Evet gördüm. Acınacak haldeydi. " dedi başka biri. Ardından topluca bir kahkaha tufanı koptuğunda sıkıntıyla nefesimi dışarıya üfledim.
" Yarın görüşmek üzere. Herkese iyi akşamlar. " dedim montumu giyinip saçımı düzeltirken.
" Tatlım ben de 1 saate gelirim. " dedi Daisy geç geleceğini bildiğimiz halde. Umursamazca kafamı salladım. Büyük ihtimalle içmeye gidecekti. Dışarı çıkıp soğuk havayı içime çektim. Ne zaman kendimle baş başa kalsam düşüncelerimin içerisinde boğuluyordum. Denizin ortasında nefes almaya çalışan biri gibiydim. Buraya geldiğime pişman olmaya başlamıştım. Ama zorundaydım. Bu zorundalıklara dayanabilirdim. Eve vardığımda botlarımı hızlıca çıkarıp odama girdim. Üstümü değiştirip yatağa uzandım. Bikaç saatliğine de olsa düşüncelerimden kaçabilirdim. Uyuyabilirdim. Babamın bana karşı sevgisizliğini, annemin bana karşı boş hırsını, Daniel ın bana karşı olan dengesizliğini ve onu bikaç saatliğine unutabilirdim.
Çalan kapıyla gözlerimi hızla açtım. İçimden istemsiz bir ürperti geçtiğinde hemen yerimden doğruldum. Hızla hırkamı üstüme geçirip kapıya doğru tedirgince yürüdüm. Kapı bir kez daha hırsla çaldığında olduğum yerde kaldım. Korkulacak birşey yoktu. Cesaretimi toplayıp kapının kulbuna uzandım ve kilidi çevirdim. Sert rüzgar yüzüme temas ederken kapının önünde kimsenin olmaması kanımı dondurmuştu. Hemen sağa sola baktım ama kimseyi bulamadım. Ayaklarımın ucunda küçük bir mor kutunun olduğunu gördüm. Yerden yavaşça alıp kapağı açtım. Karşılaştığım şey Luke un bana verdiği bileklikti. 'PRINCESS Beth' Beynimde şimşekler çakmaya başlamıştı. Gitmeden önce ben ona bunu yollamıştım. Yalınayak mermerlerin üstünde yürüdüm. İsmini seslenmeme kalmadan arkamda bitmiş ve kollarını belime sarmıştı. Yüzümü ona doğru döndüm. O gün gibiydi. Kapşonunu başına geçirmiş bir şekilde parıldayan gözlerle bana bakıyordu. Birlikte eve girdiğimizde dahi tek kelime etmemişti. Ben de konuşma gereğinde bulunmamıştım. Gözlerine tekrar baktığımda ayrıldığımız günün soğukluğunu gördüm. İçimden bir ürperti geçmişti. Anında geri çekilip beni iteklediğinde arkamdaki koltuğa düşmüştüm. Hızlı adımlarla evden çıktı." Luke! Nereye gidiyorsun?! Gitme! " diye bağırdım. Sesim kısılana kadar bağırdım.
Hızla nemli gözlerimi açtım. Yorganı itekleyerek ayağa kalktım ve sarsak adımlarla kapıya koştum. Hızla açtım. Tekrar ismini haykırdığımda sesimin güçsüz çıktığını farkettim. Hepsi bir rüyadan ibaretti. Bir o kadar da gerçekti. Yüzüme terden yapışan saçlarımı geriye attım. Mermer merdivenlere oturup hıçkırarak ağlamaya başladığımda kimseyi umursamadım. Etkisinden çıkamamıştım. Gerçek gibiydi. Buraya gelmişti ve kokusuna kadar almıştım. Unutmak ise kocaman bir yalandı. Burnumu çekip eve tekrar girdim. Uyumak istemiyordum. Sadece yatağa uzandım. Cenin pozisyonunda sessizce ağlamaya devam ettim. Hayatımda yaşanmaya değer birşey bulamıyordum. Çünkü değer verdiklerim yanımda değildi. Ben onların yanında değildim. Çalan kapı bir kez daha rüyada olduğum hissine kaptırsada artık biliyordum. Gerçek değildi. Sadece hayal ürünümdü. Ağlamalarım artarak devam ederken kapıya yürüdüm. Kapının önünde beklediğim Harry Styles ta değildi. Hayaller ve hayatların temsili bu olsa gerekti. Bu manzara ağlamamı daha çok şiddetlendirmişti. Karşımdakinin kim olduğunu umursamadan ona yaslandım. Hayretini yüzünü görmeden dahi hissetmiştim. Sıkıca sarıldı. Bikaç dk nın ardından benden ayrılıp yüzümü ellerinin arasına aldı. Bunu uzun zamandır kimse yapmıyordu. Ve benim bir kez daha kalbim acımıştı.
" Bir sorun mu var, Miller?Arabayla geçerken seni merdivenin üstünde bağırarak ağladığını gördüm. Normalde olsa asla gelmezdim. Hey iyi misin? " dedi saçımı geriye atarken.
" Sadece.. Sadece kabustu. Evde duramadım. Uyuyamıyorum. " dedim kelimeler boğazımda takılı kalırken. Ona neden anlattığımı bile bilmiyordum. Sadece tesadüf eseri karşılaşmıştı. Ve şimdi yanımdaydı.
Yavaşça beni içeriye doğru iterken arkamızdan ayağıyla kapıyı kapattı." Yalnız değilsin. Sevgili kızıl saçlı arkadaşın gelinceye kadar yanında durabilirim. " dedi net bir sesle.
Şaşkınlığımı yarın sabah yaşamaya karar verirken usulca kafamı salladım. Ardından beni odama götürüp yatağa yatırdığında yanıma ayaklarını uzatarak oturdu.
" Tanrım.. Yaptığıma inanamıyorum. Bikaç gün önce senle kavga ederken şuan yanyanayız. Hayatın insana ne göstereceğini bilemiyoruz. "
" Teşekkür ederim. " dedim zor çıkan sesimle. Cevap vermedi. Aklımda milyonlarca soru dönmeye başladı. Luke Hemmings rüyama giriyordu ve ardından aynı karede resim çekildiği tanımadığım arkadaşı Harry Styles kapımda beliriyordu. Daha fazla aklımı kaçırmamak için gözlerimi kapattım. En son gördüğüm şey Styles ın üstümü örtüp odadan çıkmasıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRINCESS // Hemmings.
Fanfiction" Lütfen Luke... Lütfen.. Bunu bize yapma. " dedim sesimin titremesine engel olamayarak. Birkaç dakikanın ardından ellerimi bırakıp geriye çıktı. Dudakları düz çizgi haline gelirken kaşlarını çattı. " Sevmediğim birinin yanında duramam. Bu konuda k...