KIZ GÜZELİ

203 7 36
                                    

" Büyükannemden bir farkınız yok çocuklar. Biraz daha hızlı olun."  dedi Ashton sitem ederek. Sırt çantamı bagaja gelişi güzel fırlattım ve arka koltuğa oturdum. Luke etraftaki dönen konuşmaları umursamadan kulaklığını takıp yanıma oturdu. Sabahleyin gitme kararı alıp alel acele toplanmıştık. Luke öncekine göre daha iyi olsa da, eve gidip kafasını toplaması gerektiğini söylemişti. Luke un yanına Calum ve Michael oturdu ve tam anlamıyla pencereye yapışmıştım.

" Lanet olsun. Biraz daha yapışırsanız burda ezme olabilirim. " seslice homurdanıp onlara gönderebileceğim en iyi ölümcül bakışı attım. Calum sırıtırken, Michael inadına Calum u, Calum da Luke u ittiriyordu. Luke yine  umursamaz tavrını yüzüne takınmıştı ve bu beni sinir etmekten başka bir şey yapmıyordu.

" Yerinizde durun çocuklar. " Ashton tekrarlamaktan bıkmış gibi söyledi ve Kelsey in ona uzattığı kekten bir ısırık aldı. Sıkıntıyla oflayıp pencereye döndüm. Vicdanım biraz da olsa rahattı ama kendimi suçlu hissetmiyor değildim. Belki de Luke a söylemeden tüm bu kargaşayı çözebilirdim. Ya da Jack ve Clara ya zaman tanımalıydım. Hatalarını anlamalarına bir fırsat verebilirdim. Ne saçmalıyorum ki? En başında bu işe burnumu sokmamalıydım. Onları hiç görmemiş gibi yapabilirdim. Ama aptal Luke un hiçbirşeyi olmama rağmen ihanete uğramaya devam etmesini istememiştim.

" Dinlemek ister misin? " Kafamı yavaşça çevirip Luke un derin gözlerine baktım. Uykusuz ve yorgun gözüküyordu. Onun da bana dikkatli bir şekilde baktığını farkedince gözlerimi hızlıca kaçırıp bana uzattığı kulaklığın tekini taktım. Yavaş ve duygusal bir melodi kulağıma dolunca yüzümü buruşturup ipad in ekranına baktım.

" Skinny Love?  Luke, değiştirir misin? " dedim elimden geldiğince kibar olmaya çalışarak. ( Bu şarkı güzel fakat biraz hüzünlü. Yazarınız yoksa sever yani. Vurmayın. Shjsjdj) 

Yüzünü buruşturup aramızda sıkışan kolunu kaldırıp omzumun üstünden geçirdi. Biraz garipsesemde arabada yer olmadığını ve zar zor sığdığımızı bildiğim için ters bir tepki göstermedim.

" Sen seç. " bana uzattı ve hızlıca alıp müzik listesine göz attım. Three Days Grace Never too late e basıp iyice koltuğa yaslandım. Luke a daha fazla yanaştığımı farkedince kulaklarıma kadar kızardığıma bahse girebilirdim. Tam doğrulurken Luke un koluyla beni tekrar geriye çekmesiyle anlamaz bir tavırla yüzüne baktım.

" Rahat ol. Sıkışmanı istemem. " dedi. Kafamı hafifçe sallayıp müziği dinlemeye devam ettim. Aklıma gelen derslerle yüzümü ekşittim ve telefonumu çıkarıp annemi rehberden buldum. Şuanda benden daha önemli işleri olduğunu biliyordum ama haber vermezsem kızacağını da biliyordum. Eve dönmemle ilgili kısaca bir mesaj atıp tekrar çantama attım. Bezmiş bir şekilde kafamı sola çevirdim. Luke uyukluyordu ve uyumamak için büyük bir çaba gösteriyor gibiydi. Sarı saçlarını karıştırıp burun kemerini sıktı ve sözleri mırıldanmaya başladı. Yakışıklı bir çocuktu. Okyanus mavisi gözleri ilk dikkat çeken yerdi yüzünde. On saniyeden fazla bakmak cesaret isterdi. Kesinlikle sert bir çocuk değildi. Sadece derin gözlerinde takılıp gitme ihtimali çok yüksekti. Bir kız gibi küçük ve kalkık bir burnu vardı. Elim ister istemez burnuma gitti ve onunkinden büyük olup olmadığına baktım. Piercingi ona ayrı bir hava katıyordu. Dıştan gören kesinlikle kötü bir çocuk olarak yorumlardı ama o bildiğimiz saf tatlı ve aptal bir çocuktan farkı yoktu. Yüzüne bir kez daha baktım ve gülerek kafamı arkaya yatırdım. Lanet olsun bu çocuk benden bile güzeldi!

" Niye gülüyorsun? " Luke un gülerek sorması üzerine gülümsemem iyice genişledi. Dudağımı büzüp kucağındaki poşetten bir cips çıkarıp açtım. Seni benden bile güzel buldum diyemezdim heralde.

" Okula gidiyor musun, Lucas? " sorum karşısında gözlerini devirdi. Saçma soruma mı, yoksa Lucas dediğim için mi gözlerini devirdiğini anlamamıştım. Ama Lucas demeyi seviyordum.

" Maalesef. " dedi.

" Okulu sevmiyor musun? " hayretle sordum. Şok olmuş bir şekilde bana baktı.

" Okulu seviyor musun? " dedi benim gibi sorup. Derslerle hiçbir sorunum yoktu. Sadece aynı monotonluk ve ek dersler sıkıyordu beni. Omzumu silktim.

" Cidden garip bir kızsın. " dedi inanamaz bir tavırla başını sallarken. Üzülmeli miydim?

" Sen sanki çok normalsin. " dedim sessizce. Kollarımı birbirine kenetleyip pencereye kafamı yasladım. Ruh hali bana göre çok değişkendi. Tam anlamıyla dengesizin tekiydi.

" Bana bilmediğim bir şey söyle. " kulağıma yaklaşıp fısıltıyla söylemesi üzerine tüylerim ürperdi ve yüzümüz arasında santimlik bir mesafe varken kafamı çevirdim.

" Kız gibisin. " dedim hiç tereddüt etmeden. Gözleri sonuna kadar açılırken biraz geriye çıkıp yüzüme iyice baktı.

" Hiçte bile. " diyerek sitem etti. Hassas noktası olduğu o kadar belli oluyordu ki sırıtmamı engelleyemedim.

" Bakıyorum da iyice kaynaşmışsınız. " Kelsey omzunun üstünden bakıp imalı bir şekilde gülünce Luke la aynı anda birbirimize bakıp acı bir şekilde yüzümüzü ekşittik ve ikimizde birbirimize yaptığımız harekete şaşırıp önümüze döndük.

" Kabul et, öylesin. " dedim ona bakmadan.

" Ben kız değilim, Elizabeth. "

" Öylesin. "

" Değilim. " dedi tıslayıp.

" Öy-le-sin. " dedim bastırarak. Yüzünü daha çok yaklaştırdı ve kaşlarını çattı.

" Senin demenle olacak halim yok. " omzunu silkip sandviçinden kocaman bir ısırık aldı. Gülerek önüme döndüm. Sinir olmuştu ve bu benim zevk aldığım birşeydi. Luke la uğraşmayı kim sevmezdi ki? Ona duygusal halinden dolayı dediğimi sanıyordu ama yüzünü dikkatli incelemem ardından böyle düşünmüştüm. Bu düşüncemi hiçbir zaman bilmeyecekti. Ve bilmemeliydi de.

***

" Yarın küçük bir konser vereceğiz. Muhakkak gel. " Calum un beşinci defa demesinin üzerine gözlerimi bıkkınca devirdim. Oldukça heyecanlıydı. Başarılarını birilerine kanıtlamak istiyorlardı. Son kez başımı sallayıp göz ucuyla Luke a baktım. Gözlerimi başka yere çevirmem bir olmuştu. Onun bana baktığını hissediyordum ama ondan tarafa bakmamak için büyük bir çaba sarfettim ve sonunda eve gelince çantamı bagajdan alıp el sallayıp bahçenin içerisine girdim. Bahçede kırmızı bir Ferrari görünce bir an duraksadım. Bu tür arabalar kesinlikle babamın zevki değildi. Annem asla kullanmazdı. Ağzım hem şaşkınlıktan hem de mutluluktan aralanınca küçük bir çocuk gibi zıplayarak kapıya doğru yürüdüm. Babam ehliyetim olmadan asla araba almayacağını söylemişti. Bu beni içten içe üzse de babamın sözünü dinleyip garajdaki hiçbir arabaya dokunmamıştım. Küçük bir kız değildim. Yaşıtlarım arabayla akşamın geç saatlerine kadar dışarda takılırken, benim evde oturmam en başta Kelsey ve diğer herkes için garipsenecek bir durumdu. Ah, tabi ki de annem hariçti. Yüzümdeki tebessümü saklama gereği duymadan zili çaldım. Çok geçmeden kapı açıldı ve eşyalarımı nasıl koyduğumu bilmeden büyük salona doğru yürüdüm. Annemle babamın kahkaha sesleri evi inletirken, içimdeki umutla salona girdim ve babam görüş alanıma girince baş parmağımla dışarıyı işaret ettim.

" Baba ordaki arabayı-- "

" Hoş geldin kardeşim. " alay eder üslupla söylenen sözlerle dehşetle gözlerim açılırken yavaşça başımı sola çevirdim. Bu ahmağın burda ne işi vardı?!

Biliyorum biliyorum kısa oldu. Ama bugün bir anda yazdım. Sıkıcı bir bölüm olmuş olabilir ama elimden geldiğince özendim. Yorumlarınızı bekliyorum :) yeni bir karakter eklendi. Düşünceleriniz nedir?

PRINCESS // Hemmings. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin