İyi okumalar...
Kazağımı çıkarıp karnıma baktığında bana göre yeterince iyileştiğini gördüm. Üç gündür tek başıma evdeydim ve artık can sıkıntısından patlayacaktım. Üç gündür göremediğim kişi de vardı ama onu arka plana atmaya çalışıyordum hep...
Dolaptan sarı kazağımı ve yine siyah bol pantolonumu alıp üzerime geçirdim. Saçım düz olduğu için hemen parmaklarımla tarayıp çantamı buldum. İçine gerekli eşyalarımı ve unutmadan arabamın anahtarını atıp koluma taktım.
Telefonumdan Selen ve Kübra ile olan grubumuza askeriyeye gittiğimi belirttiğim mesajı gönderip onu da çantama attım.
Evi kontrol edip kapının önüne geldim. Siyah spor ayakkabılarımı ve ceketimi alıp evin anahtarını da elime aldım. Montumu en son köpeklere vermiştim ve şuan ne halde bilmiyordum. Belki de yatacağı yerlere koymuşlardı. Hiç önemli değildi, onlar sıcakta olsunlar ben kendime yeni bir mont daha alırdım.
Ayakkabılarımı kapının önüne atıp montumu giydim. Anahtarı cebime atıp ayakkabılarımı da giydim yavaşça eğilerek.
Doğrulup evi kilitledim ve sevinçle merdivenlerden indim. Bu sevincimi onu göreceğime değil askeriyede öğreneceklerime yormaya çalışıyordum. Ama öyle değildi... Arabaya binip askeriyeye sürdüm.
İki yıllık iş hayatımın olmasına rağmen babamın destekleriyle bu arabayı almıştım. Babam ile aramız her ne kadar mesafeli olsa da -sarılmamak, saçını okşamamak, samimi konuşmamak, komik sohbet açıp gülmemek gibi- bana desteğini hiç esirgemedi.
Bizim iki yakın arkadaştan farkımız yoktu. Yemekte sadece gerekli şeyleri konuşurduk -hayvanların durumu, evin durumu, birbirimizin nasıl olduğu-. Sadece babam daha korumacı olmuştu.
Telefonum çaldığında dörtlüleri yakıp sağa çektim. Çantamdan telefonu çıkarıp arayan kişiye baktığımda Selen olduğunu gördüm.
"Efendim?"
"Nasılsın, iyi misin? Dikişle-
"Selen! İyiyim. Hem o kadar da gerizekalı değilim. İyi olmasam evden bir adım dışarı çıkmam. Siz gidince yine canım sıkıldı ve artık patladım. Hem arabayla gezmiş olurum hem askeriyeye gidip birşeyler öğrenirim."
"Peki nasıl istersen. Kendine dikkat et ama."
"Sizde dikkat edin, sizi seviyoruum." deyip telefonu kapattım.
Yan koltuğa attıktan sonra dörtlüleri kapatıp yola çıktım.
On beş dakika içinde askeriyenin önüne gelmiştim Kimliğimi verip arabamı aramalarına müsaade ettim. Bahçeye girmeme izin verdiklerinde bir park yerine park ettim.
Çantamı ve telefonumu alıp yavaşça arabadan çıktığımda onu gördüm. Kollarını sıvamış, elleri arkasında birleşik, timine şınav çektiriyordu büyük bir ciddiyetle -çatık kaşlarıyla- hepsini izliyordu. Kalbimin ritmi yine hızlanmıştı. Bana ihanet eden kalbimi yerinden söküp atmak istiyordum.
Zümrüt gözleri gözlerime değmeden askeriyeye adımladım. Basamaklardan çıkmadan önce Esed Komutan ile aldığımız köpekleri gördüm. Yavrular kuyruklarını hızla sallarken korkarak yanıma geliyorlardı. Bir adım atsalar başlarını kaldırıp iki adım geri gidiyorlardı.
Anneleri çalının arkasından çıktığında irkilsem de kuyruk salladığını görünce rahatladım. Kulaklarını kısıp daha sakin bir şekilde kuyruğunu sallayarak yanıma geldi. Boyum kısa olduğu için çok az eğilip elimi başına koydum. Yavruları da geldiğinde ayaklarımın dibinde oynuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMOR
ChickLitElindeki tüfeği Serdar'ın göğsüne yapıştırıp yanıma geldi. Bir kolunu belime koyup kendine çekti ve bir elini de yüzümün çarpacağı şarjörlerin üzerine koydu. Yüzüm de eline çarptı. Başımın üzerine dudaklarını bastırdı... G-gerçek miydi bu? İkinci ke...