18.Bölüm

9.3K 372 140
                                    

İyi okumalar...

"Esed iki dakika zamanını alacağım kusura bakma şu masaya geçebilir miyiz?"

Şaşırdığını belli etmeden yerinden kalktı. Arkalarındaki masaya oturduğumuzda nereden başlayacağımı düşündüm. İnanacak mıydı acaba?

"Seni aldattığımı düşünüyorsun değil mi Melis'in laflarıyla." deyip dolu gözlerimle güldüm. Şimdi hem kendimi aklayıp hem sevdiğimden ayrılma konuşması yapacaktım...

"Melis ve Melih senden ayrılmam için bana iftira attılar. Malum kadın seni seviyor. Melis Melih'e numaramı vererek beni çağırmasını ve onunla tanışmamı sağladı. Hem de senle yemek yiyeceğimiz akşam. Restorana da neden kardeşiyle gelmedi? Belki kardeşinin işi çıkmıştır ona birşey demiyorum ama benle buluşturup onla gelmem ve senin bizi görmen için de olabilir. Ben Melih'in ayağına dikiş atarken Melis de seni doldurdu. Böylece biz Melih ile restorana geldiğimizde sen Melis'in dediklerine doğru gözüyle bakmış olacaktın... Ve baktın da. Şimdi sen buna da inanmayabilirsin, şaşırmam. Ama düşün dediklerimi bir insana iftira atmak bu kadar kolay olmamalı. Dinlediğin için teşekkürler. Seninle geçirdiğim zamanları seviyordum. Kendinize iyi bakın." deyip çantamdaki silahı çıkarıp masanın üzerine koydum.

"Bu beni iğrenç şekilde ikinci yargılaman. Kime şıp diye inanıyorsan ona bu silahı verebilirsin. Sorgulamadan yargılayan biri olduğunuzu geç de olsa anladım. İyi geceler dilerim Esed Bey." deyip masadan kalktım. Konuşurken iki damla yaş akıtmıştım. Şimdi tsunamisi geliyordu...

Kızları umursamadan restorandan çıktım. Merdivenleri inip arabamı park ettiğim yere ilerliyordum ki birden kolum tutuldu. Bir savurma sonrası onun kokusu doldu burnuma. Başım göğsüyle buluşmuş, elleriyle saçlarımı okuyordu.

Neydi bu? Eskisi gibi duracağımı ve bunun hoşuma gittiğini falan mı sanıyordu? Bilakis, gözümden öyle bir düşmüştü ki bana dokunduğu an bütün sinir hücrelerim harekete geçiyordu.

Belindeki silahı alıp kollarının arasından çıktım. Silahı ona doğrultup aramızda dört adım kalacak şekilde geriye gittim.

"Özür dilerim. Allah belamı versin özür dilerim."

Şimdi onun da gözlerinden yaş akıyordu. Kalbimde neden hiçbirşey hissetmiyordum? Üzülmem gerekmez miydi? Düşüncelerime omuz silkip dolu gözlerimle tebessüm ettim.

"Bela okumayın Esed Bey kötü birşey."

"Amor, bana böyle bakma, böyle konuşma! Sesindeki tını donduruyor! Kendine gel!"

"Ben gayet kendimdeyim Esed Bey. Siz kendinizi düşünün. Bir daha bana yaklaşmanızı istemiyorum." dedim.

Bunları söylerken bile aklıma onunla geçirdiğimiz zamanlar geliyordu. Gözlerimin dolmasına izin vermeden silahı daha iyi kavradım. Karşımda takım elbiseli bir komando vardı...

"Melis'i sevindirecek misin? O mu kazanacak?"

"Siz ona inanmakla zaten kazandırdınız. İyi akşamlar."

Silahı yere koyup ayağımla önüne ittim ve arabama doğru ilerledim. Zümrüt gözlerinden ayrılmak ne kadar zor olsada kendim için yapmam gerekiyordu.

Dolu gözlerini görünce zafer kazandığımı hissettim. Sonra da ufak bir sızı ama çok çabuk geçti. Şuan da o sızı devam ediyor.

Gözlerim dolarken yolu göremeyince kırpıp akmalarına izin verdim. En sevdiğim zaman dilimindeydim. Gece... Önümde yıldızlar ve ay vardı. Huzur ve acıyı aynı anda hissetmem normal miydi? Beynimdeki düşünceleri susturmak için radyoyu açtım.

AMOR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin