👸2👸

816 31 1
                                    

Mahpeyker Sultan, Valide Sultan'ın dairesine girdi ve eğildi. Turuncu elbisesinin eteklerini toplayarak her zamanki yerine oturdu. "Validem, keyfiniz pek yerinde bakıyorum?" diyerek sehpaya doğru uzandı ve ağzına bir güllü lokum attı. Vermek istediği bir mesaj vardı. "Şah-ı Huban geliyor niyahet. Epey özlemiştim onu. Zevcesi Kadızade Mithat Paşa'nın vakitsiz ölümüyle yalnız kaldı mâlum. Bosna'da yalnız kalmasına gönlüm razı gelmedi. Artık burada, bizimle yaşayacak."

Mahpeyker yerinde kıpırdandı. O da İnşirah Sultan gibi pek sevmezdi onu lâkin sayardı. Saygıda zinhar kusur etmezdi. Şah-ı Huban Sultan, zeki ve entrikaya düşkün bir kadındı. Ve istediği her ne ise er geç alırdı. Harem mensubu olmayan herkese; kul ve köle olduklarını her fırsatta hatırlatırdı. Mahpeyker Sultan'ın bu konuda epey dili yanmıştı.

Haber İnşirah Sultan'a da gitmişti ve nedimesi Esma ile konuşuyordu. "Validem yine dayanamadı, çağırdı onu. Ne lüzumu vardı anlayamıyorum. Kalsaydı orda, gelmeseydi hiç." Yutkundu Esma. Ne diyeceğini bilemedi. "Aman sultanım kardeşiniz neticede. Hem o günler eskide kaldı, bakarsınız sizin kıymetinizi anlamıştır Şah Sultanımız." Kahvesini yudumladıktan sonra arkasına yaslandı. "İnşallah öyledir Esma."

***
Akşam olduğunda Sultan Murad, Güvercin ağayı çağırmıştı. "Söyleyin, Efruze gelsin!" Boynunu eğerek çıktı daireden Güvercin. Efruze hatunun, Mahpeyker Sultan'ın dairesinde olduğunu biliyordu ve ilk iş odaya gitti. "Hazırlan hatun, hünkârımız seni bekler!" Efruze başıyla onayladı. Ardından çıkıp hamama gitti.

1 saatten fazla olmuştu lâkin Efruze Hatun hazır değildi. Sultan Murad sinirlenmişti, Güvercin Ağayı tekrar çağırdı. "Nerede bu hatun Güvercin? Bilmez mi benim çağırdığımı?" Kekelemeye başladı Güvercin. "Hü-hünkârım bilir elbet bilir lâkin hazırlanıyordur. Derhâl gidip getireceğim hatunu!" Diyerek ayrıldı has odadan. Tam o sırada Efruze hatunla karşılaştı. "Neredesin sen hatun? Hünkârımız sinir küpü. Adeta patlamak üzere bir volkan! Derhâl içeri gir, seni bekliyor!" Bıyık altından gülümsedi Efruze. İstediği olmuş, Hünkâr sinirlenmişti. Daha fazla oyalanmadan has odaya girdi ve eğilerek konuştu.

"Padişah efendimizi sinirlendirdiyse bu kıymetsiz gözdesi, bağışlasınlar. Lâkin hasekiniz Mahpeyker Sultan, dairesini temizlememi buyurdular." Sultan Murad, hışımla adımları cariyesinin yanına. "Sen benim kıymetli hazinem, göz kamaştıranımsın. Sana mı kalmış daire temizlemek?" Gözdesinin ellerinden tutarak terasa götürdü. Mahpeyker ile sonra hesaplaşacaktı.

Ellerini tutarak gözlerine baktı, genç padişah. "Ey beni aşkıyla kendine köle eden dilber! Ey kalbimi aşkıyla yakıp kavuran sultanım! Sen bana ne yaptın böyle? Âlemin gözünden seni kalbime saklarım da yine de kıskanırım, yine de özlerim." Gözlerinden bir damla yaş süzüldü Efruze'nin. Omuzuna yaslandı sevgilisinin. "Hünkârım, benim canımın padişahı. Allah'ım dualarımı kabul etse de size bir evlat verebilsem." Sultan Murad şaşırmıştı. "Allah'ım mı dedin sen?" Hoşuna gitmişti gülümsedi. Elleriyle hatunun çenesinden tuttu, gözlerine kilitlendi. "Murad, ben artık senin baktığın güneşe bakmak, senin inadığına inanmak istiyorum. Müslüman olmak istiyorum!"

Sultan Murad büyük bir hevesle içeriden bir örtü getirdi ve cariyesinin saçlarına örttü. Kelime-i şehadet getirdi ve dediklerini tekrar etmesini istedi.

Tüm gece yine has odada kalmıştı Afruze. Sabah olduğunda has odadan ayrıldı ve kendisi için hazırlanan gözdeler katına taşındı. Bu sırada Sultan Murad, Mahpeyker Sultan'ın yanına gelmesini emretti.

Devr-i KadimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin